Huzursuz bağırsak sendromu, belirlenebilen herhangi bir yapısal anormallik olmadan dışkılama alışkanlığında bozuklukla birlikte kronik ve tekrarlayıcı karın ağrısı ile seyreden fonksiyonel gastrointestinal bir hastalıktır.
Huzursuz bağırsak sendromunun genel popülasyonda görülme oranı yüzde 10-20 oranları arasında değişmektedir. Hastalık dünyanın hemen her yerinde ve çocukluk dönemi dahil tüm yaşlarda görülebilmektedir. Huzursuz bağırsak sendromunun etyopatogenezi halen tam olarak aydınlatılamamakla birlikte fizyolojik ve psikososyal faktörlerin Huzursuz bağırsak sendromu gelişmesinden değişik derecelerde sorumlu olduğu düşünülmektedir.
Huzursuz bağırsak sendromunun oluşum sebebinin tam olarak aydınlatılamaması ve semptomlarının kişisel farklılık göstermesinden dolayı tüm Huzursuz bağırsak sendromlu hastalar için geçerli olabilecek ve kesin tedavi niteliği olan bir tedavi yöntemi bulunmamaktadır.
Huzursuz bağırsak sendromu, sindirim kanalında en sık rastlanan ve bildirilen herhangi bir organik sebebi olmayan bir hastalıktır. Stres veya duygu ile ilgili gerilimin yüksek düzeyde olduğu dönemlerde ortaya çıkar veya etkisi artar. Başta karın ağrısı olmak üzere, ishal ve kabız gibi dışkılama alışkanlığındaki değişiklikler ile seyreden ve bunların yanında daha birçok değişik semptomlarla tanımlanan fonksiyonel bir bağırsak hastalığıdır.
Hastalık dünyanın hemen her yerinde görülmektedir. Türkiye’de Huzursuz bağırsak sendromu semptomu olan hastaların yüzde 31’inin doktora başvurduğu, diğer ülkelerde ise doktora başvuru oranının yüzde 10-50 oranları arasında değiştiği bildirilmektedir.
Erişkinlerde Huzursuz bağırsak sendromu görülme sıklığı yüzde 3-20 oranları arasında değişmektedir. Çin’de ergen ve çocukları kapsayan bir çalışmada da Huzursuz bağırsak sendromu görülme oranı yüzde 13 olarak bulunmuştur. Huzursuz bağırsak sendromuna, 20 ile 50 yaşlar arasında sık rastlanmaktadır.
Genetik yatkınlık ve stres hastalığa katkıda bulunduğuna inanılan diğer faktörlerdir. Huzursuz bağırsak sendromlu hastaların yüzde 80’inde major depresyon, anksiyete(bunalım), panik, somatizasyon bozuklukları, hipokondriyazis(hastalık hastası) ve fobilerin bulunduğu bildirilmiştir. Türkiye’de yapılan bir çalışmada 88 psikiyatrik hastadan 44’ünün Huzursuz bağırsak sendromu hastası olduğu saptanmış, sonuç olarak da psikiyatrik rahatsızlığın Huzursuz bağırsak sendromu ile yakından ilişkisi olduğu kanısına varılmıştır.
Huzursuz bağırsak sendromunun organik sebebinin ne olduğu tam olarak belirlenemediği için, diğer hastalıklarla olabilecek muhtemel ilişkisinin incelenmesi yönünde birçok araştırma yapılmıştır.
Huzursuz bağırsak sendromu olan hastalarda major depresif bozukluk sıklığının hastaların üçte ikisini kapsayacak düzeylerde olduğu bildirilmiştir. Ayrıca major depresif bozukluk tanısı konulmuş olan hastalarda da ek olarak ortaya çıkan Huzursuz bağırsak sendromu tanısının sıkça (yüzde 30) görüldüğü bildirilmektedir.
Psikiyatrik rahatsızlık ile Huzursuz bağırsak sendromu arasında yakın ilişki olduğu bu nedenle Huzursuz bağırsak sendromu tanısı konan hastalara psikiyatrik muayene yapılması gerektiği ve tedavide bu faktöründe göz önünde bulundurulması gerektiği ifade edilmektedir.
Yapılan bir çalışmada, Huzursuz bağırsak sendromu tanısı konan psikiyatrik hastaların yüzde 41’ini depresyonlu hastalar oluştururken, geri kalan kısmını da yaygın anksiyete bozukluğu (yüzde 12) ve panik bozukluğu (yüzde 17) olan hastaların oluşturduğu bildirilmektedir.
Lydiard ve ark. yüzde 29, Walker ve ark. ise yüzde 25 oranında, Huzursuz bağırsak sendromlu hastalarda panik bozukluğuna rastlamışlardır.
Huzursuz bağırsak sendromu tanısı konulurken tanıda metabolik ve hormonal nedenlerin de göz önüne alınması gerektiği ve hastalarda tiroid hormonlarında bazı bozuklukların görüldüğü bildirilmiştir.
Huzursuz bağırsak sendromu semptomlarının dispepsi semptom alt grupları, fonksiyonel ve organik dispepsi ile ilişkisi incelemek için yapılan araştırmalar sonucunda, dispepsisi olan hastaların üçte birinde Huzursuz bağırsak sendromu semptomlarının da olduğu ifade edilmektedir.
Huzursuz bağırsak sendromlu hastalarının yüzde 65’inden fazlasında, yedikleri gıdalara bağlı olarak şikayetlerinin arttığı, bazı gıdaların ise Huzursuz bağırsak sendromu belirtilerini alevlendirebildiği bildirilmiştir. Bu gıdalar; yağlı gıdalar, baklagiller, mercimek, fasulye, lahana, bezelye, gaz yapıcı yiyecekler, alkol, kafein ve laktoz olup, bazı olgularda aşırı lif tüketiminin de bu duruma yol açabileceği ifade edilmektedir. Özellikle gıda intoleransı olan bireylerde süt, buğday, yumurta, fındık, kabuklu deniz ürünleri (midye, karides) ve soya fasulyesi gibi gıdaların alınmasının şikayetlerin başlamasına ve de artmasına yol açtığı belirtilmektedir.
Huzursuz bağırsak sendromlu hastalarının semptomlarını düzeltmek için uygulanan diyeter tavsiyelerdeki enerji ve diğer besin öğeleri Huzursuz bağırsak sendromlu hastanın gereksinimine göre verilmektedir. Bazı bireylerde diyet yağı bağırsak hareketlerinin artmasına neden olabilir. Bu nedenle azaltılması gerekebilir. Hastada diyare varsa, az posalı, konstipasyon varsa bol posalı, hem diyare hem konstipasyon görülüyorsa, az posalı diyete ek olarak günlük 20 gr kepek ilavesi yapılması önerilmekte ve az az sık sık beslenmesi gerektiği bildirilmektedir.
Huzursuz bağırsak sendromlu hastalara bir diğer diyeter tavsiye ise; tahıl kepeği ile diyetteki lif/posa miktarını artırarak dışkıyı hacimli, yumuşak bir hale getirip barsak içinde ilerlemesini kolaylaştırmaktır. Bunun içinde günde en az 30 gr lifli/posalı gıda alınmalıdır. Başlangıçta aşırı gaz ve buna bağlı abdominal şişkinlik ve gerginlik ortaya çıkabileceğinden önceleri kepek az miktarlarda kullanılması gerekmektedir. Daha sonra kepek miktarının semptomlara göre artırılabileceği bildirilmiştir.
Sonuç olarak, Huzursuz bağırsak sendromunun tam olarak aydınlatılamamış patofizyolojik mekanizmalardan ve psikolojik faktörlerden dolayı her geçen gün görülme sıklığı artmakta ve bireylerin fizyolojik rahatsızlıkları dışında psikososyal yaşantısı da olumsuz yönde etkilenmektedir.
Huzursuz bağırsak sendromu bireyin yaşam kalitesini bozan, sık görülen ve maliyetli bir kronik rahatsızlıktır. Tüm toplumlarda ve toplumumuzda oldukça sık olarak görüldüğü gibi, iş kaybına neden olması açısından da önemli bir sağlık sorunudur.