Sözde Ermeni soykırım yalanları, 47 ülkeye dağılmış toplam 6,5 milyonluk Ermeni diasporasının çabaları sonucunda geniş bir kitle tarafında genel kabul görmüştür. Bugün dünyada Ermenistan dışında 20’den fazla ülke parlamentosu, yerel parlamentolar ve çeşitli ulusal/uluslararası kuruluşlar tarafından bu sözde soykırım palavraları siyasi gerekçelerle kabul edildiği görülmektedir.
Diğer taraftan tehcire giden süreçte Doğu Anadolu bölgesinde Müslüman halkın Ermeniler tarafından uğradığı katliamlar ile 1905-1918 yılları arasında Ermenilerin Azerbaycan’da yürüttüğü etnik temizlik ve katliamlar görmezden gelinmiştir. Bugün soykırım olarak 100 yıl önce Osmanlı topraklarında yaşananlar hatırlanarak Ermenilerin mağdur ve masum olduğu havası yaratılırken, daha 32 yıl önce yaşanan Hocalı’daki katliam pek de akla getirilmemektedir.
Emperyalist ülkelerin kışkırtmaları ile oluşturulan yapay Ermeni meselesi çerçevesinde Birinci Dünya Savaşı öncesinde Türklere yapılan Ermeni suikastları, kundaklamalar ve isyan hareketleri kendi içinde 1880-1883, 1894-1897 ve 1912-1915 olarak üçe ayıranlar vardır.
Ermeni meselesi ve sözde soykırım iddiaları Ermenistan’ın Sovyet yönetimi altına girdiği 1920 yılından itibaren 1960’lı yıllara kadar gündeme gelmemiş olmakla birlikte, Avrupa ve Amerika’da propaganda faaliyetleri devam etmiş ve toplumsal altyapı oluşturulmaya çalışılmıştır. 1965’te sözde soykırım kurbanlarını anmak maksadıyla düzenlenen tören ve açılan anıtlar ile bu konu yeniden gündeme gelmeye başlamıştır. Taşnaksutyun Partisi bu tarihten sonra yurtdışında yaşayan Ermenileri organize etmeye başlamıştır. 1967 yılında Taşnaksutyun Partisi Avrupa devletlerinin sözde Ermeni soykırımına yaklaşımlarını eleştirerek Türkiye ile beraber Avrupa devletlerini de sözde soykırımdan sorumlu tutmuştur.
Türkiye, Osmanlı devletinin ardılı olarak kuruluşunu uluslararası topluma kabul ettirdiği tarih olan Lozan’dan almıştır. Bu kapsamda Ermenilerin bir tazminat temin etmesi mümkün değildir. Bunun nedeni;
1) Lozan Antlaşması ile 1920 yılından önce işlenen suçlar ve faillerine genel af ilan edildiği,
2) Bu fiiller zamanın uluslararası hukukuna göre suç kabul edilmediği,
3) Fiillerin 1948 Sözleşmesi öncesi tanımlanmadığı,
4) Bu konuda sorumlu tutulabilecek bireylerin artık hayatta olmadığından dolayı yargılanabilecek suçlu bulunmamaktadır.
Her fırsatta Türkiye’yi köşeye sıkıştırmayı amaçlayan İhtilaf devletlerinin, 1915 ve sonrası dönemlerde vuku bulduğu iddia edilen eylemlerden Türkiye’yi sorumlu tutmak istemiş olsaydı Lozan Adlaşması’na bu konuda hüküm koyacağı kaçınılmazdır.
Tazminat talepleri açısından, Lozan Antlaşması gereğince, Türkiye ne hukuki, ne maddi, ne de cezai olarak, 1915 olaylarından sorumlu tutulamayacaktır. Tüm bunlara rağmen tarihi vaka, tarihçiler tarafından incelensin, arşivlerimizi açıp inceleyelim, cevabımızın kabul görmemesi ayrı bir tartışma konusudur. Diğer taraftan devam eden katliamları veya göz önünde olmuş olanları, gözlerini kapayanların görmedikleri ve aslında bilmediklerini de görmüş gibi devamlı dile getirmelerini ise açıklamak kolay değildir.
Türkiye’nin bu önyargılı kesime karşı yine de yapması gerekenler;
1) Ermeni soykırımı yapıldığına dair kararlar alan parlamentolara sığ tepkiler yerine Kamuoyu(Grass Roots) Hareketi, Karar Alıcılara Bilgi sunma, Maddi Destek Sağlama, Seçmenlerle Tanışma, Lobiler Arası İşbirliği, Profesyonel Lobi Şirketlerinden Faydalanma, Medyayı Etkin Kullanmak, Sosyal Lobicilik, Siyasi Karar Alıcılar İle Dostluk Kurma gibi yöntemlerin Türkiye tarafından da geliştirilmesi ve uygulamaya sokulmasının,
2) Hristiyan teması ile Ermeni meselesini sorgusuz kabul eden devletlerin karşısına konuyu anlatabileceğimiz Müslüman devletlere yönelik lobi faaliyetlerinin yürütülmesinin,
3) Amerika ve AB ülkelerinde yaşayan Türklerin siyasi, kültürel ve ekonomik kalkınmalarını sağlayacak politikalar geliştirerek aktif siyaset içinde olmaları teşvik edilmesinin,
4) Türkiye’nin tezini anlatacak görsel ve yazılı basın yanında akademik çalışmalara da ağırlık verilmesinin,
5) Resmi ve resmi olmayan ilişkiler ile karar mekanizmasına bulunan kişilerle diyalog yolları geliştirilmesinin,
6) Yurt dışında faaliyet yürüten örgütlerin bu konuda bilinçlendirilmesinin ve senkronize edilmesinin,
7) Osmanlı arşivlerinin yabancı araştırmacıların rahat ulaşıp anlayabilecekleri şekilde internet ortamında paylaşılmasının,
8) Sözde Soykırım Enstitüsü’nün kurularak bu konuda çalışmalara yön verilmesinin faydalı olacağı değerlendirilmektedir.
Ermeniler’in önümüzdeki yıllarda soykırım iddiaları temelinde faaliyetlerini sürdüreceğinden hareketle, Türkiye’nin, gerçeklerin bir gün ortaya çıkacağını beklentisine saplanmak yerine, gerçekleri ve haklılığını her ortamda ve her şeye rağmen dile getirmesi gerekmektedir.
Ermeni yalanlarını iftiralarını çürüten bilgi ve belgelerin bulunduğu site:
//factcheckarmenia.com/home/tr