Kırgızlara Sovyet Ruslar Türklükten Farklı Millet Kimliği Kazandırmak İstemişti

Kırgızlara Sovyet Ruslar Türklükten Farklı Millet Kimliği Kazandırmak İstemişti

Kırgızlara Sovyet Ruslar Türklükten Farklı Millet Kimliği Kazandırmak İstemişti

Kırgızistanlılar, Türk dili ve edebiyatını, dini ve milli gelenek ve göreneklerini çoğunlukla yazılı ve sözlü olarak günümüze taşıyabilen en eski Türk boylarından biridir.

Sovyetler Birliği, milli bağışıklık sistemini zayıflatmak için, Kırgız Türkleriyle diğer Türkler arasındaki tarihi, dini, kültürel ve siyasi bağları tamamen koparmaya çalışmış ve Kırgızlara, Türklükten farklı bir millet kimliği kazandırmak istemiştir.

Bu kültürel ve toplumsal asimilasyona ve vatanlarının işgaline karşı, içerisinde Kırgızların da bulunduğu Orta Asya’daki Türkler tarafından başlatılan bağımsızlık hareketi Sovyetler Birliği tarafından Basmacılar Hareketi olarak adlandırılmıştır. Sovyet idaresi, bu özgürlük hareketine destek verenleri ya öldürmüş, ya da sürgün etmiş veya kanlı bir şekilde bastırmıştır.

Daha sonra Türkistan’da yaşayan Türk boylarını birbirine düşman hâle getirmek için yeni politika ve stratejiler geliştirmiştir. Programlara Tanrıtanımazcılık adıyla bir ders konularak inançsızlık (Ateizm) telkin edilmeye ve İslâm inanç, ibadet ve ahlak sistemi çürütülmeye çalışılmıştır.

Sovyetler Birliği’nin tüm bu çabalarına rağmen, Türk boyları arasında dini ve milli duygular yok olmamış; etle kemik gibi kaynaşmış, Türk gelenekleri ile İslâmi inanç ve uygulamalar korunarak günümüze kadar devam ettirilmiştir. Özellikle Manas Destanı, Türk ve Müslüman kimliğinin korunmasında önemli bir rol oynamıştır.

Sovyetlerin Orta Asya’da ve işgal ettiği diğer yerlerde yürürlüğe koyduğu kültür ve din politikaları üzerine, 1990’lı yıllardan itibaren pek çok araştırma yapıldı. Bunlardan Kırgızlarla ilgili olanlar, genelde Kırgızların tarihi, dili, edebiyatı ile gelenek ve görenekleri üzerinde idi.

Türkiye’de olduğu gibi diğer Türk topluluklarında da en fazla yerine getirilen ibadetlerden birisi oruçtur. Sovyetler Birliği döneminde, İslâm’a mensubiyet şuurunu yok edebilmek için, Müslüman halkın oruç tutması engellenmeye çalışılmış ve oruç tutanlar takibata uğramıştır. Bu ibadeti ortadan kaldırmak için, orucun eski geleneklerden İslâm’a geçen bir gelenek olduğu, hatta fakir ve kimsesizlerin aç kalması sonucunda gelenekselleştiği söylenmiş ve bu açlığın dinle meşrulaştırıldığını veya bunun sonucunda dinselleştirildiğini ispat etmeye yönelik araştırmalar yaptırılmış ve makaleler yazdırılmıştır.

Mevcut yönetim din düşmanlığı yapmasına rağmen, Müslüman Kırgız halkı oruç tutmaktan vazgeçmemiş, 1960’larda yaşlılar arasında oruç tutma oranı yüzde 50’nin altına düşmemiştir.

Sovyetler Birliği döneminde yazılan Dorcenov’un eserinde, oruçla ilgili bazı çarpıtmalar dikkati çekmektedir. Örnek olarak, yazarın iddiasına göre, İslâm’da zengin kimseler, mescide para veya kurbanlık hayvan verirse oruçtan muaf olurlar. Ayrıca din, yolcu olanlara oruç tutup tutmama konusunda ruhsat verdiği için, zenginler birbirine misafirliğe giderek oruç tutmaktan kurtulurlar. İslâm’da böyle bir inanç söz konusu olmadığı gibi, halk arasında da bu şekilde bir kabul mevcut değildir.

Orucu fakirlerin ürettiği bir hurafe veya zenginlerin sömürü aracı olarak kullandıkları bir uygulama şeklinde gösterme fikrini çürütebilmek için bazı din bilginleri, orucun Müslümanlar arasında eşitliğin simgesi ve demokratik bir gelenek olduğunu savunmuştur.

Sovyetler Birliği döneminde dine karşı takınılan ideolojik tavır, eğitimleri sırasında öğrencilere sabahleyin oruçlu olup olmadıkları sorulur, oruçlu olanlara zorla su içirtilerek oruçları bozdurtulurdu. Hatta bazı yerlerde, öğlenleri okulun kapısı önüne dikilen öğretmen, öğrencilere bir parça ekmek vererek, onları oruçlarını bozmaya zorlardı. Yemeyenler ve oruçlu olduğu tespit edilenler cezalandırılırdı.

Bütün bu baskılara rağmen oruç tutan halk, gizli olarak evlerde, kendi aralarında teravih namazı kılardı. Hatta kadınların da kendi aralarında teravih namazı kıldıkları belirtiliyordu.

Kırgızistan’da Ramazan’da, akşam ezan okunur; fakat hoparlör yoktur, ezanı herkes duymaz. Televizyonda okunan ezana uyulur. Gece uyandırmak için, salâ verilmez. Herkes saatiyle uyanır ya da pazarlarda satılan imsakiyelere göre hareket eder.

Kırgızistan’da hoparlörle ezan okuma yeni yeni yaygınlaşmaya başladı; ama ezanın mutlaka okunmasını istiyorlardı. Bazı din görevlileri, Türkiye’den bu cihazları alıp gelmişlerdi; ancak bir süre sonra bu cihazlar bozulmuştu.

Sovyetlerbirliği dağıldıktan sonra Rusya özellikle Putin dönemiyle birlikte daha farklı ve hoşgörülü bir döneme geçmiştir. Sovyetler birliği döneminde yapılan tür uygulamaları günümüzde Çin, işgal ettiği Doğu Türkistan topraklarında müslümanlara uygulamaktadır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir