Türkiye’yi ortadoğu bataklığına çekmeye çalışan küresel güçlere karşı insanlık tarihini inceleyen Atatürk, yıllar önce öngörüleriyle önlemler alarak Türkiye’nin neler yapması gerektiğini açıklamıştı.
Atatürk’ün 1924 Şubat ayında söylediği şu sözler onun batı medeniyeti hakkındaki stratejisini açıklıyor; “Medeniyete girmeyi arzu edip de Batıya yakınlık etmemiş devlet hangisidir?”
Atatürk, Batı emperyalizmine karşı verdiği mücadelenin ardından çağdaş uygarlığa sahip çıkma yolunda batı bilimine, batı düşüncesine yönelmekte sakınca görmemiştir. Zira batı medeniyetinin temelini, bilime gelişme imkanı veren rasyonel düşünce ile bilim zihniyeti, bilimin pratik hayata uygulanmasından meydana gelen ve insanoğlunu tabiata hakim olmak ve onu ekonomik refahını sağlama imkanını veren teknoloji, her türlü medeniyeti geliştiren insanın temel hak ve hürriyetlerini güvence altına alan hukuk anlayışı ve insan mutluluğunu sağlayan özgürlüğe dayalı rasyonel devlet yönetimi oluşturmaktadır.
Öte yandan Batı uygarlığı terimini kullandığı zaman Atatürk Batıyı basit bir coğrafya terimi olarak görmemiştir. Onun uygarlık dediği, çoğu zaman da muasır medeniyet diye nitelendirdiği, binlerce yıl süren gelişmeler sonunda insan aklının, bilim ve teknolojisinin katkısı ile ortaya çıkan, bütün insanlığın eseri ve malı olan uygarlıktır.
Şu husus da önemle vurgulanmalıdır ki Atatürk’ün gerçekleştirdiği çağdaşlaşma atılımı, bir batı taklitçiliği ve Avrupaya benzeme özentisi değildir. Yabancı bir gazeteci “Batılıların nelerini milletiniz için almak istersiniz?” sorusuna Atatürk’ün verdiği cevap şöyledir “Biz batı medeniyetini taklitçilik yapalım diye almıyoruz. Onda iyi olarak gördüklerimizi kendi bünyemize uygun bulduğumuz için, dünya medeniyet seviyesi içinde benimsiyoruz”
Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonra Batılılaşma reformlarını güçlü bir kararlılık ve iradeyle uygulamaya koymuş, Türk milletini çağdaş bir toplum yapmaya, Türkiye’yi batının bir parçası olarak, medeni milletler ailesine katmaya çalıştı. Bunun sonucunda günümüzde Türkiye, modern, çağdaş ve bölge ülkeleri ile mukayese edilemeyecek bir kalkınmışlık düzeyine sahip olmuştur. Bunu yapmayan islam ülkeleri ortadoğu bataklığında yıllardır savaşlarla geri gitmiştir ve geri gitmeye devam edecektir.
Öte yandan Atatürk, Türk milletine yeni ve sürekli bir hedef de göstermiştir; “Milletimizin hedefi, milletimizin ideali bütün dünyada tam anlamı ile medeni bir sosyal toplum olmaktır. Bilirsiniz ki dünyada her kavmin varlığı kıymeti, hürriyet ve bağımsızlık hakkı, sahip olduğu ve yapacağı medeni eserlerle uyumludur. Medeni eser meydana getirme kabiliyetinden yoksun olan kavimler, hürriyet ve bağımsızlıklarından ayrı tutulmaya mahkumdurlar. İnsanlık tarihi baştan başa bu dediğimi doğrulamaktadır. Medeniyet yolunda yürümek ve başarılı olmak, hayatın şartıdır. Bu yol üzerinde duraksayanlar veyahut bu yol üzerinde ileri değil geriye bakma cahilliği ve tedbirsizliğinde bulunanlar, medeniyetin coşkun seli altında boğulmaya mahkumdurlar. Medeniyet yolunda başarı yenileşmeye bağlıdır. Sosyal hayatta, ekonomik hayatta, ilim ve fen sahasında başarılı olmak için tek gelişme ve ilerleme yolu budur. Hayat ve geçime egemen olan kuralların zaman ile değişme, gelişme ve yenilenmesi zorunludur. Medeniyetin buluşlarının, tekniğin harikalarının, dünyayı değişiklikten değişikliğe uğrattığı bir devirde, asırlık köhne zihniyetlerle, geçmişe bağlılıkla varlığın korunması mümkün değildir” diyerek bugünkü Irak ve Suriye gibi ülkelerin başına gelenleri ve yok olmak üzere olan Filistin gibi ülkelerin başına gelen kötü durumları öngörmüştür.
Atatürk’ün batılılaşma hareketi yurt içinde çok somut kazanımlar sağlarken uluslararası ilişkilerde de önemli gelişmelere sebep olmuştur. Bu strateji sayesinde 1930’lu yıllardan itibaren Batılı devletlerle normal siyasal ilişkilerin kurulması sağlanmış, daha sonraki siyasi ve askeri işbirliğinin temelleri de bu sayede atılmıştır.