Dilin kendi bünyesinde iyi, güzel, çirkin vb. pek çok konuyu barındıran yapılar ve kavramlar vardır.
İnsanlar günlük hayatta birbirlerine hep güzel şeyler söylemezler. Öyle zamanlar gelir ki, insanların birbirlerine söylediği kötü ve acımasız sözler, hayatın güzelliği içerisinde kaybolup gider.
Çaresiz olan, acı çeken, kötülüğe maruz kalan bir insanın rahatlamak, teskin olmak için söylediği, kötü düşünce ve dilekleri kapsayan, kalıplaşmış sözlere beddua denilebilir.
Müzik, dil içerisinde kültür alanının benimsediği, zevk, değer ve anlayışına göre zenginleştirdiği bir rol üstlenmektedir. İnsan düşüncesi, duygusu, sezgisi ve hayali dilin dünyasında bu rol yardımıyla oluşur ve zenginleşir.
İnsan; severken, nefret ederken, düşünürken kelimeleri kullanır. Onların sağladığı imkânlarla hisseder ve düşünür. Dış dünyayı da bu imkânlar sayesinde algılar ve sezer. Bu anlaşma yeteneği çevresinde bir araya gelerek hem dili oluşturur, hem de o dille deneyimlerini ve birikimlerini kendilerinden sonra gelen kuşaklara aktarır.
Öyleyse şarkı sözleri için de aynı ilke geçerlidir. Çünkü onlar da topluma, özellikle de gençlere sunulmuş birer iletidir. Bu iletilerde neler dendiği de o ölçüde önemlidir.
İnsani ve milli yüceliklerin ana kaynağı müzikle oluşturulmaktadır. Bu oluşum müzik veriminin tohumunun ancak körpe ve genç ruhlara serpilmesiyle gerçekleşebilir.
Bir milletin kendine ait müzik yapıtları tamamıyla o milletin diliyle bütünlük arz eder. Tüm bu kültürel birikim çocuğun müziksel dilinin; yani müzikçesinin gelişmesinin yanı sıra, özellikle anadilinin oluşup gelişmesinde etkin ve belirleyici rol oynar. Çocuğun şarkı dili bu şekilde gelişim gösterir. Bu bakımdan çocukların eğitiminde şarkı ve türkülerin önemli bir yeri vardır. Ancak bu önem kendine küfür alanında da bir yer edinmiştir.
Günümüz şarkıları incelendiğinde, Türkiye’nin büyük bir eğitim ve kültür davasını kaybetme aşamasında olduğu görülüyor.
Genellikle aşk ve sevgi şarkılarında sevgiliye duyulan kin ve öfke sonucunda kötü söylemler ortaya çıkmıştır.
Günlük hayatta kullanılan küfür, lanet ve bedduaların yanında sadece şarkılarda kullanılan çok farklı söylemler de vardır.
Dilimizde kullanılıp şarkılara geçen; küfür, lanet ve beddualar olduğu gibi gibi çıkış noktası şarkılar olup da oradan dilimize geçen söylemler de vardır.
Gençlerin gerek ruhsal gerek ahlaki değerlerini olumsuz yönde etkileyen bu şarkıları çocuklar henüz anlamlarını bilmeden, duydukları küfürleri etraflarına karşı kullanmaya başlamaktadırlar. Sırf melodisi ve ses uyumundan genellikle akılda kalıcı olan bu söylemler çocukların çok çabuk ezberleyebileceği sözlerdir.
Türkiye’deki müziksel karmaşa bireysel-toplumsal anlamda bilinçaltında bir tür yabancılaşmayı oluşturmakta. Böylesi zararlı bir gidiş, dil her türlü ifadeye yeterli olduğu halde nesillerin birbirleri ile anlaşamaz hale gelmesine neden olacaktır.
Argo, kaba ve müstehcen sözlerin çok kullanıldığı, özellikle gençlere hitap eden bu ifadeler ahlak dışı olmakla birlikte, toplumun dil bilincinin kaybolmasını da giderek artırmaktadır.
Son 15-20 yıldır eğlence kültürümüz olan müziğe toplumsal değişikliklerimizin yansıdığını görmek mümkün. Günlük hayatta sinema ve televizyonlarda izlenen filmlerde görülen şiddet bir zaman sonra dilimize de yansımıştır. Yani görsel şiddet bir zaman sonra dilde küfür, lanet ve beddua olarak karşımıza çıkmıştır. Buna toplumsal değişim-göç ve uyum problemlerini de ekleyince şarkı sözlerindeki bu değişim kaçınılmaz olmuştur. İnsanlarımızdaki iletişim sorunu gittikçe artmıştır. İlişkilere hep tek yönlü bakan insanımız seni seviyorum cümlesinin karşılığında hep ben de seni seviyorum cümlesini beklemektedir. Oysa karşı tarafın ben, seni sevmiyorum deme hakkı her zaman vardır.
Karşımızdaki insana değer vermediğimiz ve duygularını önemsemediğimizden, insan-insan değil insan-eşya ilişkisi yaşıyoruz. Yani ben eşyaya dedim, onun karşı çıkmak gibi bir şansı olmaz düşüncesi hakim. Duygularımızı ifade ediş tarzımızda da değişiklikleri görmek mümkün. Seni seviyorum derken bile karşıma nerden çıktın, Allahsız, kitapsız seni seviyorum demekteyiz. Sonra saçlarını yol getir şarkısında olduğu gibi bir yüklemeyle karşı karşıyayız. Yani biri bizim sevgimize karşılık vermediğinde onu saçlarından tutup getirmek hatta kafasına sıkmak için yüklendiğimizden böyle bir davranışta bulunmadığımızda bir eksiklik hissine kapılmaktayız.
Bu çerçeveye ekonomik sıkıntıları da eklediğimizde tüm bu karşılıksız ilişkileri, alınan olumsuz karşılıkları ve kavuşamamaların yansımalarını dilimizde küfür, lanet, beddua şeklinde siteme dönüştüren şarkılar ve türküler görmekteyiz. Bu yansımalar toplumdaki insanlar arasında çoğunlukla yaşandığı için artık her şey bize doğalmış ve normalmiş gibi geliyor. İnsani ilişkilerimiz yeniden gözden geçirip, insan-eşya bakış açımızı bir an önce değiştirmeliyiz. Böylece daha anlayışla ve insanca yaşanan duygular dilimizde daha güzel ifadeler bulacaktır.