Yaşanan afetlerden sonra toplum ruh sağlığı en önemli ve öncelikli konudur. Depremlerden sonra en sık karşılaşılaşılan sorunlar, Travma Sonrası Stres Bozukluğu ve depresyondur. Bu kaygıları ve ruhsal rahatsızlıkları iyileştirmek gerekir. Bu kaygılar genellikle kadınlarda, yaşlılarda, eğitim seviyesi az olanlarda ya da depremden önce psikolojik sorunları olanlarda, deprem esnasında korku yaşayanlarda, enkazda kalanlarda, kurtarmma çalışmalarına katılanlarda çok daha fazla görülür.
Ülkemizin tamamına yakını ve endüstriyel yatırımların dörtte üçü deprem kuşağındadır. Japonlarda bu daha fazladır. Ancak Japonlar hazırlıklı ve alışkın oldukları için Depremde korku ve kaygı yaşama oranları çok düşüktür. Ülkemizin her köşesinde en küçük bir sarsıntıda insanlar sokağa dökülmektedir.
Yapılması gereken, duyguları olduğu gibi kabul etmek ve yapılması zorunlu ne varsa, duygulara rağmen yapmaktır. Bu durum, duyguların da zamanla değişmesine yardımcı olur. Örneğin, utanmaya rağmen topluluk önünde sunum yapmak, birkaç kez tekrardan sonra giderek bu duygunun aşılmasını sağlayacaktır. Kişi en hızlı biçimde kendi dar dünyasından çıkıp, yaşamın içinde yer almalı.
ilk adım, duyguların farkına varmak ve bu duygulara yol açan koşulların değiştirilebilir olup olmadığını anlamaktır. Değiştirilebilir koşulları değiştirip, değiştirilemeyecek olanları kabul etmek gerekir. Bu ise ancak, yaşanan ana ciddi bir odaklanma ve yapılması gerekenleri yapmakla olasıdır. Olumsuz duygulara odaklanarak bencilce geri çekilmek yerine sorumlulukların üstlenilmesi gerekir.
İnsanların deprem konusunda bilinçlendirilmesi, bedensel ve psikolojik etkilere yönelik kendi kendine ve yakınlarına yardım konusunda eğitilmesi, gerekli durumlarda profesyonel destek olanaklarından yararlanabilmesi, toplum sağlığı açısından, en az yapıların imarı kadar önem taşımaktadır.
Depremden sonra meydana gelen kayıplar depremden değil, hazırlıksız yakalamaktan kaynaklanır. Depreme bağlı kayıpların en aza indirilebilmesi için deprem öncesi, deprem anı ve deprem sonrasında planlamalar olmalıdır.
Çarpık kentleşme, kentsel nüfus artışı, kent yoksulluğu, bununla birlikte yaşanan sağlıksız ve güvensiz yaşama alanları, sağlık hizmetlerinden yoksunluk, afetlere karşı hazırlıklı olmama ve önlemlerdeki çifte standart gibi, bireyin üretim sürecindeki yeri ve toplumsal konumlanışı ila bağlantılı durumların bu sonuçlarda oldukça önemli bir rolü vardır. Bu durumu yaratan etmenlerin başında ülkenin az gelişmişliği, yoksulluğu ve barındırdığı ekonomik ve toplumsal eşitsizlikler gelmektedir.