Ramazanda Oruç Tutacak Kişiler Kendilerini Her Açıdan Oruca Hazırlamalı
Bazı insanlar oruçlu olduğunda uykusuz, susuz, aç, yorgun ve sinirli oluyor. Bu kişiler hoşgörü ve tahammül düzeyini zorlayan olaylar karşısında oruçlu olduğunu hatırlamalı ve kendini kontrol altında tutmalıdır. İnsanlar oruç tuttuğu için değil şeytana kapıldığı için oruçluyken sinirli olur.
Allah Rasulü (S.A.V.) buyurdu: “Öfke şeytandandır, Şeytan ise ateşten yaratılmıştır. Bilindiği gibi ateş su ile söndürülür. Sizden biriniz öfkelendiğinde hemen abdest alsın” buyurdu.
Oruç tutarken sürekli aşırı gergin ve sinirli olan kişilerde glikoz ihtiyacı yeterince karşılanmadığı için hipoglisemiye girmekte. Oruç sırasında oluşan hipoglisemi, iftardan sonra geçen bir baş ağrısına sebep olabilir bunun nedeni metabolik adaptasyon sorunudur ve ramazanın ilk haftasından sonra geçer.
Yazın oruç tutma esnasında, vücut sıvılarında yüzde 14 civarında bir azalma görülmektedir.
Kişisel ruhun, hem pozitif ve hem de negatif ego’ya sahip olduğu belirtilmektedir.
Pozitif ego, aklı organize eder ve benlik duygumuzu verir, sorumluluk ve dürüstlük için zorlayıcı güç ve manevi yolda büyük bir müttefiktir.
Negatif ego ise düşmandır, benlikçilik, kibir ve Allah’tan gayrilik duygusu veren bir güçtür, dünyaya dair idrakimizi saptırır ve dünya ile ilişkilerimizin istikâmetini menfî yöne doğru değiştirir.
Nefs, pozitif ve negatif güçler arasında tıpkı bir muharebe meydanıdır. Eğer pozitif güçler güçlü ise, nefs iyilik ve güzellikler ile dolar ve bundan olumlu sonuçlar meydana gelir. Eğer nefse, negatif özellikler hâkim olursa bu durumda ondan olumsuz sonuçlar ortaya çıkar.
“Şeytan, insanoğlunun kalbine hâkim olmak (onu yutmak) ister, eğer o (kul) Allah’ı zikrederse (yani O’nun emir ve yasaklarını hatırlarsa) şeytan ortadan kaybolur, eğer Allah’ın emir ve yasaklarını hatırlamazsa o zaman şeytan onun kalbine hâkim olur.
Şeytan onları etkisi altına aldı da kendilerine Allah’ı anmayı emir ve yasaklarını hatırlamayı unutturdu. İşte onlar şeytanın yandaşlarıdır. İyi bilin ki şeytanın yandaşları ziyana uğrayanların ta kendileridir. Şeytanın hâkimiyeti, sadece onu dost edinenler ve Allah’a ortak koşanlar üzerindedir”
Şeytan, cinlerin Allah’a nankörlük eden, karşı çıkan, ve kibirlenen… kesimindendir. Cinler ve şeytanlar ateşin dumansız alevinden yaratılmışlardır.
Dolayısı ile cinler saydam varlıklar olup, normal yaratıldıkları haliyle insan gözünün göremeyeceği ve diğer duyularıyla hissedemeyeceği bir yapıya sahiptirler.
Başka bir ifadeyle cinler, asıl yaratıldıkları şekilleriyle insanların duyu organlarıyla idrak etme sınırlarının dışındadırlar. Ancak Yüce Allah’ın kendilerine verdiği bir takım farklı özellikler nedeniyle değişik şekil ve sûretlerde, somut olarak da görünebilmektedirler. Demek ki şeytan, bedenin en küçük birimlerine kadar sızma ve sirâyet edebilme özelliğine sahiptir.
Bütün bunlardan anlaşılıyor ki şeytan, yaptırmak istediklerini, nefsin, negatif yönüne ilka etmektedir.
Şeytan, nefs/negatif ego, beyin, çevresel sinir sistemi, kaslar, ilâhî irâdeye aykırı fiiller-fikirler. Çünkü her düşünce ve davranışımızın temelinde son derece karmaşık yapı ve özellikleri bulunan sinirsel süreçler ve işlevler yer almaktadır. Beyinde oluşan sinirsel süreçler belirli bir düzen izleyerek kaslara sirayet etmekte ve sonuçta gözlenebilen/somut davranışlar halinde dışa yansımaktadır.
Allah, insanoğluna, mutlu sona erebilmesi için uygulaması gereken prensipleri bir şekilde iletmiştir. Bu esnada onu, kendisine gösterdiği yoldaki başarısını ölçmek için çeşitli testlerden geçirmiş ve halen de geçirmektedir. İşte bu test türleri veya tekniklerinden biri de şeytandır.
Esasen bütün mesele, şeytanın müdahale ettiği nefsin (veya kalbin) ilgili (soyut) bölümü ile beynin (veya sinir sisteminde bu işe tahsis edilmiş başka herhangi bir (somut) yerin) irtibatının sağlanmasında yatmaktadır. Böyle bir (soyut-somut) bağlantı kurulduğunda büyük ölçüde problemin çözümüne yaklaşılmış olacaktır.
Şimdilik ulaşabildiğimiz verilere göre bu irtibatın, (soyut haldeki) negatif ego ile (somut haldeki) beynin neocortex’i arasında olabileceği tahmin ediliyor. Yapılması gereken, soyut (yani nefsin ilgili kısmı) ile somut (yani beynin veya sinir sisteminin ilgili kısmı) arasındaki bu irtibatı ilmî olarak bir şekilde sağlamaktır.