Müslümanlar arasında, doğum anlamına gelen Mevlid, Hazreti Muhammed Bin Abdullah (sav)’in doğum günü nedeniyle kutlanan bir gecedir.
Böyle bir doğum gecesinin mübarek gece olarak kutlanıp kutlanamayacağı hakkında çeşitli fikirler vardır…
İlk mevlid törenleri Mısır’da Fatımiler zamanında yapıldı ve bu kutlamalar Erbil’deki törenlerin öncüsü oldu. Bazı kaynaklara göre Irak bölgesinde de mevlid kutlamalarının erken dönemlerde başlamış olduğu belirtiliyor.
Bu merasimler daha çok saray içerisinde, halktan uzak, resmi ve biraz da siyasi amaçla yapılmaktaydı.
Bugünkü uygulamaya benzer ilk mevlid Selçukluların Erbil Atabeyi M. Gökbörü zamanında yapılmış. Bu mevlidler halka açık ve oldukça gösterişliydi. Genel kabule göre, bilinen ilk mevlid metni de bu dönemde hadis bilgini İbnü Dihye tarafından yazılmış, kendi devrinde de oldukça popüler olmuştur.
Bu tarihlerden sonra mevlid okutma geleneği ve yeni mevlidler yazma uğraşısının kısa sürede İslam Aleminin doğusundan batısına bütün topraklarında yaygınlaştığı görülmekte.
Mevlidlerin Türk edebiyatında ayrı bir yeri vardır ve bu tür eserlerin sayısı 200 civarındadır.
İslami takvimin ay, miladi takvimin güneş takvimi olmasından ötürü mevlid günleri her yıl farklı günlere denk düşer.
Genel olarak ilk elden kaynakların rivayetlerini veren İbn Kesir’in eserindeki genel kanıya göre Hz.Muhammed’in, Pazartesi günü doğmuş olduğu kabul edilmiştir.
Rivayette şöyle denilmektedir: “Pazartesi günü doğmuştur, Pazartesi günü peygamber olmuştur, Pazartesi günü Mekke’den hicrete başlamıştır, Pazartesi günü Medine’ye vararak hicretini tamamlamıştır, Pazartesi günü vefat etmiştir, Hacer-i Esved’i Pazartesi günü kaldırıp yerine koymuştur”
Bu rivayet pek çok yerde bu şekilde verilmiş olup genel kanı da bu doğrultuda ise de, bu rivayetle uyuşmayan başka rivayetler de vardır.
Bazıları “Hz.Muhammed’in, Rebiülevvel ayının on yedisinde, Cuma günü doğduğunu” rivayet ederken; gün vermeksizin Ramazan ayında doğduğunu veya Ramazan ayının on ikinci gecesinde, ya da Ramazan ayının on ikincisi olan Pazartesi günü doğduğunu rivayet edenler de olmuştur.
Doğum yılı ile ilgili, genel olarak Hz.Muhammed, “Fil yılında, Rebiülevvel ayının on ikisinde Pazartesi günü doğmuştur” diyenlerin yanında, “Fil olayının yirmi üçüncü yılının Ramazan ayının on ikisi olan Pazartesi günü doğmuştur” diyenler de olmuştur.
İbn Abbas’tan gelen bir rivayette ise, “Resûlullah Fil yılında Rebiülevvel ayının on ikisinde Pazartesi günü doğdu. Pazartesi günü Peygamber oldu. Pazartesi günü miraca çıktı. Pazartesi günü hicret etti ve Pazartesi günü öldü” denilmektedir.
Kinanî’nin el-Muhtasar’ında, “Peygamberin Rebiülevvel ayının on ikisinde şafak vakti Pazartesi günü doğduğu” veya “Rebiülevvel ayının ikisinde, üçünde, sekizinde, bitmesine on gün kala doğduğu”, yahut “Rebiülâhir ayında doğduğu”, “Safer ayında doğduğu”, ya da “Ramazan ayının on ikinci gününde doğduğu” rivayetleri vardır.
Taberi’deki bir rivayette ise, Hz. Muhammed’e Pazartesi günü oruç tutmak konusunda sorulduğunda, “Ben, Pazartesi günü doğdum, Pazartesi günü peygamber olarak gönderildim yahut bana o gün ilk vahiy geldi” demiştir. Bazı rivayetlerde ise, Peygamberin Pazartesi günü doğduğunda ve Pazartesi peygamberlik geldiğinde ihtilaf yoktur. Ancak âlimler bu Pazartesi gününün hangi ayın Pazartesi günü olduğu konusunda değişik görüştedirler.
Hz. Peygamberimizin doğduğu gün, ay ve yıl üzerindeki ihtilafların hikmetini anlamak biraz da İslâm’ın ruhuna nüfuz etmeye bağlıdır. Eğer Hz.Peygamber’in zamanında bu önemli olay üzerinde durulsaydı, kesin olarak Hz.Peygamber’in doğum tarihi, gün, ay ve yıl olarak belirlenebilirdi ve bütün bu ihtilafları gidermek de mümkün olabilirdi. Peygamberin yaşamı ile ilgili olarak en küçük ayrıntıları veren bir nesil için bu çok kolay bir iş olurdu. İslâmiyette kutsallık, bir varlık ile sınırlandırılmıştır; o da Yüce Allah’tır. Başka hiçbir varlığa ve hiçbir şeye kutsallık vermek uygun değildir. Onun için İslâm anlayışında mukaddes gün, mukaddes adam, mukaddes hatıra, mukaddes şey yoktur. Allah’ın dışındaki varlıklara, kişilere ve nesnelere atfedilen kutsallık izâfidir.
Daha sonraki Müslümanlar ise peygamberin doğduğu güne kutsiyet atfetmek arzusuyla hareket ederek, araştırmalar yapmışlar ve bu yüzden anlaşmazlıklara düşmüşlerdir. Bu anlaşmazlıklar Hz.Peygamber dönemindeki Müslümanların çok derin ve yüksek manalı hareketi karşısında değersiz kalmıştır. Çünkü Hz. Peygamberi anmak ve onu tebcil etmek isteyen bir Müslümanın herhangi bir güne saplanmasına gerek yoktur.