Ataerkil ideoloji, toplumda erkeğin öncelikli ve ayrıcalıklı olduğu hiyerarşik yapının içinde kadının edilgen ve itaatkâr olmasını sağlayan yani kadına ve erkeğe atfedilen rollerin yine erkek tarafından belirlendiği bir sistemdir.
Bu sistem siyasetten ekonomiye, tarihten edebiyata, hukuktan politikaya, eğitimden medyaya pek çok alanda kendini gösterir. Bu güç ilişkisi toplumsal normlarla birlikte, ahlaki ve etik değerlerin belirlendiği bir düzlem içerisinde kadının mağduriyetini artırmakta ve sıkça tartışılan kadın-erkek eşitsizliğinin(adaletsizliğinin) temelini oluşturmaktadır.
Türkiye’de kadına karşı şiddet gün geçtikçe artan ve çözülmesi oldukça güç bir sorun haline gelmiştir. Seyretme eylemini kolaylaştıran ve yaygınlaştıran aynı zamanda şiddeti gündelik yaşamın olağan bir parçası haline dönüştüren televizyon; hareketli görüntüyü, gelişmiş ses ve resim teknolojilerini kullanma ve “şimdi ve burada” hissettirebilmesi ayrıcalığına sahiptir. Şiddeti zengin bir görsel-işitsel şölen atmosferinde sunması şiddetin sürekliliğine eşlik eden normalleştirme ve kayıtsızlaştırmayı da beraberinde getirmektedir. Ana akım medyada kullanılan eril dil ve ataerkil ideoloji, kendi tekdüze bakışını haberlerin içeriğine yansıtmaktadır. Buna bağlı olarak bu haberlere ve bu olaylara dair toplumsal algının şekillendiği söylenebilir.
Toplumun erkeğe atfettiği pek çok rol erkeği ayrıcalıklı kılıyor gibi gözükse de aslında erkeğin sosyolojik ve psikolojik gelişim sürecindeki algılarını etkilemektedir. Dilimize yerleşmiş pek çok atasözü (erkekler ağlamaz, kızını dövmeyen dizini döver vb.), çocukken dinlediğimiz masallarda kadının ve erkeğin temsili, anne ve babamızdan görerek öğrendiğimiz davranışlar aslında bizim sonradan öğrendiğimiz toplumsal cinsiyet rolleridir. Bu roller sadece kadını değil erkeği de ezmektedir.
Tayfun Atay’ın da belirttiği gibi günümüz modern toplumlarının pek çoğunda olduğu gibi Türkiye’de de hâkim erkeklik klişesinin sertlik, saldırganlık, şiddet, öfke ve en önemlisi uzlaşmazlık olduğu bilinir. Bunların karşıtı olan ve kadına uygun sayılan özellikler, söz gelimi yumuşaklık, sevecenlik, yapıcı olmak ve yine en önemlisi uzlaşı erkeğe atfedildiğinde zedeleyici ve aşağılayıcı olup erkeklikten nasibini almamışlık anlamına gelir.
Medyanın da kullandığı eril dil genelde kadına karşı şiddet haberlerini taraflı yansıtır. Çoğu şiddet haberinde kadın edilgen erkek ise saldırgan, şiddete meyilli ve etken olarak temsil edilmektedir. Ana akım medyada eril bakışla yazılan yayınlanan şiddet haberleri her geçen gün artmaktadır. Yazılı ve görsel basında yayımlanan bu haberler var olan düzenin devamlılığını ve yeniden üretilmesini sağlar. Yani sistem medya aracılığıyla kendisini tekrarlar.
Kitle iletişim araçlarının yaşamlarımız üzerinde derin bir etkisi vardır. İletişim araçları yalnızca eğlendirmez; gündelik yaşamımızda kullandığımız bilginin büyük bölümünü sağlar ve bu bilgiyi biçimlendirir. Böylelikle yanlış verilen bilgi, halkı yanlış bilinçlendirecek ve sonrasında şiddete yönelik algılar da bu bilince göre oluşacaktır. Ana akım medyada kadın genellikle ya şiddet ya da tecavüz haberleriyle anılmaktadır. Böylesine bir kadın temsili hem aile içi şiddeti artıracak hem de var olan şiddete yönelik erkeklik algılarının yeniden üretilmesini sağlayacaktır. Ana akım medyada alışılagelmiş kadına yönelik şiddet ve tecavüz haberleri kadını nesneleştirmekte, erkeği ise özneleştirmektedir. Gazete manşetlerinde de özne ve nesne ilişkisi dil aracılığıyla kitleye ulaşmaktadır. Kullanılan dil (Dayak yiyen kadınlar, tecavüze uğrayan kadınlar v.b)