Oruca başlamak için çocukların beden ve irade bakımından yeterli olgunluğa ulaşmış olmaları gerekir. Genellikle çocuklar 8-10 yaşları arasında Ramazan Ayı’nda aralıklı olarak birkaç gün oruç tutabilmektedir.
Bununla birlikte oruca başlamaları için, çocukların bireysel özellikleri dikkate alınmalı ve en uygun olduklarına kanaat getirilen zaman beklenmelidir.
Mükellef olmayan bir çocuk dayanamayacaksa oruca başlamamalı.
Çocuk oruca alıştırılırken onu tamamlayabilmesine yardımcı olmak için çocuk ruhuna uygun şartlar oluşturulmaktadır. Bu anlamda günümüzde de çocuk eğer okula gidiyorsa alışkanlık kazanması için tutacağı oruçları hafta sonlarında tutması, sevdiği yiyecekler hazırlanarak iyi bir sahur yapması, yeterince uyuyup dinlenmesi, günü hoşlanarak geçirebileceği etkinliklere yer verilmesi onun oruç ibadeti ile ilgili ilk tecrübesinin olumlu ve zevkli geçmesine yardımcı olabilir.
Sevdiği yiyeceklerden iftariyelikler ve bazı küçük hediyeler almak, hatta bazı yörelerimizde olduğu gibi iftar vaktinde omuzlarda taşınmak vb. maddi manevi ödüller de çocuğu motive edecektir.
Oruç eğitiminde çocuk, her yıl bir önceki yıla göre daha çok sayıda ve daha rahat oruç tutarak, ergenlik çağına ulaştığında Ramazan orucunun tamamını tutabilecek bir irade gücü kazanır.
Kandaki şeker oranının düşmesinden ötürü oruç, tedirginlik, unutkanlık, gerginlik, tiryakilerde ise asabiyet ortaya çıkarabilir.
Türk insanı, yardımlaşma ve dayanışmayı sever. Bu, milli bir özelliğimizdir. Buna bir de İslam dininin yardımlaşmayı teşvik eden tutumu eklenince ramazanda bu yardımlaşma ve dayanışma had safhaya çıkmaktadır.
Fakirlerin neredeyse bir aylık yiyecekleri karşılanmakta, onlar için özel iftar davetleri düzenlenmekte, geçmişte olduğu gibi günümüzde de iftar yapabilmeleri için özel mekânlar hazırlanmaktadır. Böylece maddi durumu iyi olanlar, komşuları açken kendileri tok olmanın rahatsızlığından kurtulmakta, herkesin tok olduğu bir toplum yaratılmaya çalışılmaktadır.
Ramazanda gerek yardım amaçlı iftarlar olsun, gerekse konuk ağırlama amaçlı olan iftar davetleri olsun, geleneksel Türk misafirperverliğinin ve Türklerdeki şölen âdetinin bir devamı niteliğindedir.
Yine ramazanın Türk kültürüne özgü bir başka yönü de bir ibadet ayı olmasının yanında aynı zamanda Türk mizah ve eğlence oyunlarının bu ayda yoğunlukla uygulanmasıdır.
19.yüzyıldan itibaren İstanbul’da Vezneciler’den Şehzadebaşı’na kadar olan alanda direklerarası diye adlandırılan yerde ve kısmen de İstanbul’un diğer semtlerinde iftarla sahur arasında çeşitli ramazan eğlenceleri ve sohbetleri düzenlenirmiş. Buralarda Türk müziğinden, Doğu ve Batı müziğinden örnekler, çayhanelerde içilen kahve ve çay esnasında yapılan sohbetler, orta oyunu, tiyatro sahnelerinde sergilenen oyunlar, meddahların ince esprileri, kukla gösterileri, hokkabazların ve palyaçoların güldüren oyunlarıyla iftar sonrası ramazan, adeta bir karnaval havasında geçmiştir.
Eski ramazan gecelerinin herkes tarafından izlenebilen en kalabalık ve en uygun eğlencesi Karagöz oyunu olmuştur. Karagöz’ün en canlı ve en hararetli oyunları da ramazan gecelerinde oynatılmıştır.