Müslüman bir Türk; hangi din, millet, renk, coğrafya, dil, düşünce ve anlayıştan olursa olsun öncelikle insan olduğunu algılaması gerekir. Her birey, saygıya değer bir varlıktır.
İnsanın kendisinden farklı olanı hor görmeye hakkı yoktur.
İnsanların değerleri, inançları, olaylara bakış açıları farklı farklı olabilir. Bu farklılık bir ayrışma sebebi olmamalı, farklılıklar bir dayatma unsuru haline getirilmemeli, baskı nedeni olmamalıdır.
Hoşgörü, karşılaşılan olayların ve düşüncelerin çeşitli yönleriyle ele alınarak kuralların daha esnek ve toleranslı bir biçimde uygulanmasını ifade eder. Hoşgörüde temel ilke, karşımızdakini istediğimiz gibi olmaya zorlamak değil; ona kendi istediği gibi olma imkânı vermektir.
Kişi karşısındaki insanın değerlerine hakaret ettiğinde aynı davranışı karşısındaki de yapacak ve sonuçta tartışma çıkacak ve bu güne kadar, tartışarak kimse karşısındakini ikna edememiştir.
Saygılı olunursa karşı tarafta saygılı olacaktır. İnsanları ikna etmenin en birinci ön koşulu insanlara saygı duymak ve bu yolla insanların güvenini kazanmaktır.
İnsanlara karşı yakışıksız, uygunsuz ve münasebetsiz laflar ederek kalpleri kıranlar, baldan bile söz etse karşılarındaki insanlar üzerinde olumsuz etki bırakacaklardır. Birbirlerine saygı duymayan insanlar iletişimlerini sürdüremezler.
İnsanları birbirine yaklaştıran bağ ise kardeşliktir. Kardeşliğin sağlanması sorunları ortadan kaldıracaktır.
Benzerliklerinizi vurgulayarak insanlarla kurduğunuz iletişimler sonucunda uzun vadede dostluklar kazanabilirsiniz.
Pek çok toplumda bireyler arasında baş gösteren düşünce farklılığı hemen bir ilke ayrılığına dönüşerek, her iki taraf diğer tarafın yanlış olduğunu ve ona katılmanın suçluluğunu düşünmektedir. Bu da, anlaşmazlıkların şiddete dönüşmesini ve kuvvete başvurmayı doğurur. Bu durum karşısında alınabilecek en etkili önlem, her milletin, her ırkın, her din ve dini düşünce mensubunun diğerlerine karşı hoşgörü göstermesini sağlayabilecek bir anlayışı toplum bireylerinde geliştirmektir.
Tahammülü zor ve nefse ağır gelen şeylere katlanmak ancak sabır ile olur. Bir hakkı müdafaa ve muhafaza etmek için gösterilen sebat, sabretmekle mümkündür. Allah’ın emirlerini yerine getirmek, aklın ve dinin hoş görmediği ve nefsin meşrû olmayan istek ve arzularına mukavemet edebilmek, hayatta elde olmadan başa gelen ve insana büyük elem ve keder veren bela ve musîbetlere karşı koyabilmek ve bunların üstesinden gelebilmek için sabırlı olmak ve sabretmeye alışmak lazımdır.