Azerbaycan Parlamentosu, 31 Ağustos 1991’de, ülkenin bağımsızlığını ilan etmiştir. 18 Ekim 1991 tarihinde de Meclis Bağımsızlık kanununu kabul etmiştir. Azerbaycan, 12 Kasım 1995 tarihine kadar 1991’de Azerbaycan Yüksek Sovyeti tarafından kabul edilen, Azerbaycan Cumhuriyeti’nin bağımsızlığının yeniden ihdas edilmesine dair kanunun verdiği yetkiyle idare edilmiştir.
Azerbaycan halkı bağımsızlık için çok fazla şehit vermiştir. Bunun sonucunda 1991’de Azerbaycan, Sovyetler Birliği’nden büyük ızdıraplar ve zulümlerin ardından ayrıldı ve 18 Ekim günü bağımsızlığını ilan etti.
Ermenistan tarafından topraklarının yüzde 20’si işgal altındadır. Bütün dünyada olmayan sözde soykırımla ilgili siyasi çalışmalar ülkeler tarafından yapılırken Azerbaycan topraklarını işgal eden Ermenilerin bu topraklardan çıkarılmasıyla ya da tazminat ödemesiyle ilgili tek bir yasayı sömürgeci ülkeler gündemine almamaktadır.
Azerbaycan’ın bağımsızlığını kazanmasının ardından karşılaştığı en önemli sorun, topraklarının yüzde 20’sinin Ermenistan tarafından işgal edilmiş olmasıdır. Bu sorun günümüzde, Bakü’nün iç ve dış politikasına yön veren en önemli etkendir ve Azerbaycan’da yol açtığı büyük ekonomik, siyasi, askeri, sosyal ve kültürel olumsuzluklar vardır.
40 bini Dağlık Karabağ’dan, 560 bini ise Dağlık Karabağ’ı çevreleyen yedi rayondan olmak üzere toplam 600 bin Azeri kendi ülkelerinin topraklarında göçmen (kaçkın) durumuna düşmüştür. 250 bin Azeri ise iki devlet arasındaki çatışmalar nedeniyle Ermenistan’dan Azerbaycan’a göç etmek zorunda kalmıştır.
Azerbaycan’ın günümüzdeki durumu, kendisi açısından bir ikilem oluşturmaktadır. Bir yandan ekonomik kalkınma paralelinde silahlanıp Ermenistan’a karşı üstünlük elde ederken, diğer yandan muhtemel bir savaşın yıkıcı etkileri sonrasında ekonomik gelişiminin önünün kesilmesi ihtimali Bakü’yü frenlemektedir. Ermenistan’ın Rusya ile ittifak kurarak Türkiye ve Azerbaycan’a karşı bölgede sağlamaya çalıştığı güç dengesi Azerbaycan’ı askeri bir harekâta başvurma hususunda dikkatli davranmaya itmektedir.
Azerbaycan’ın 2007-2011 döneminde silah ithalatı, 2002-2006 dönemine göre yüzde 164 artmış ve Azerbaycan dünyada en çok silah ithal eden 38.ülke olmuştur. Aynı raporda, Ermenistan’ın aynı dönemler arasında silah ithalatının düştüğü ve dünya sıralamasında 71.sıradan 84.sıraya indiği belirtilmektedir. Rusya, iki ülkenin ana silah ithalatçısı durumundadır. Moskova’nın Azerbaycan’ın silah ithalatındaki payı yüzde 55, Ermenistan’ın silah ithalatındaki payı ise yüzde 96’dır.
Moskova, silah satışlarında izlediği politika ile sorunun tarafları arasında askeri bir denge kurmaya çalışmakta, güçlenen ekonomisi ile birlikte giderek silahlanan Azerbaycan’a karşı Ermenistan’ı desteklemekte ve çözümün ancak Rusya ile birlikte olacağı mesajını vermektedir.
Ermenistan’ın Türkiye sınırı Rus askeri birlikleri tarafından korunmakta, bu durum Ermenistan’ın Türkiye’den güvenlik tehdidi algılamasını hafifletmekte ve askeri anlamda Azerbaycan üzerine yoğunlaşabilmektedir.
Rusya ile Ermenistan ilişkileri karşılıklıdan ziyade Ermenistan’ın Rusya’ya bağımlılığı şeklinde sürmektedir. Bölgede dışlanan Ermenistan, zafiyetini giderebilmek için giderek daha fazla Rusya’ya bağımlı hale gelmektedir. 1995’te imzalanan ve Rusya’ya Ermenistan’da 2020 yılına kadar askeri üs bulundurma izni veren anlaşma, 2010 yılında gerçekleştirilen diğer bir anlaşma ile 2044 yılına kadar uzatılmıştır.
Rusya’nın Güney Kafkasya’da Azerbaycan ve Ermenistan’a karşı son dönemde izlediği çift yönlü ve göreli dengeli politika; Dağlık Karabağ sorunu nedeniyle taraflar arasında yeni bir çatışma çıkmasını önlemek, Moskova’nın bölgedeki etkinliğini sürdürmek ve aynı zamanda silah satışından elde ettiği gelirini artırmak amaçlarını gütmektedir.
Rusya, hem Azerbaycan hem de Ermenistan üzerindeki etkinliğini sürdürmek için sorunu istismar etmekte ve sorunun çözümü yerine devamını amaçlayan bir politika izlemektedir. Moskova soruna, taraflar haricinde dış güçlerin müdahalesine karşı çıkmakta, sorunun çözümünde asıl aktörlerin, Azerbaycan ve Ermenistan olduğunu vurgulamaktadır.
Azerbaycan ile Rusya arasında 1828 tarihinde imzalanan Türkmençay Anlaşması sonrasında Kuzey Azerbaycan, Rus Çarlığı; Güney Azerbaycan ise İran devleti egemenliği altına girmiştir. Azerbaycan’da günümüzde 9 milyonu aşkın Azerbaycan Türk’ü yaşarken, İran’da 30 milyon Azerbaycan Türk’ü yaşamaktadır. İran, bağımsızlığını elde etmesi sonrası Azerbaycan’a karşı sürekli çift yönlü bir politika izlemiştir. Bunlardan ilki, Azerbaycan’ın siyasi, askeri ve ekonomik açıdan güçlü bir ülke konumuna gelmesini engellemektir. Çünkü Tahran yönetimi, Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ’ın işgali sorunu başta olmak üzere mevcut problemlerini çözmesi halinde Bakü’nün, Güney Azerbaycan’a ilgi göstermeye başlayacağından ve Birleşik Azerbaycan, hedefine yönelebileceğinden endişe etmektedir.
Bu nedenle bir İslam Cumhuriyeti olan İran, Müslüman Azerbaycan ile Hristiyan Ermenistan arasında, Ermenistan’ı desteklemeyi tercih etmektedir. Diğer yandan bünyesinde bulunan, Azerbaycan Türkleri arasında milliyetçiliğin gelişmesini önlemek maksadıyla, Azerbaycan’ın çok kötü bir duruma düşmesini de istememektedir. Kısacası İran, Azerbaycan’ın mevcut sorunları ile yaşamasından, yani statükonun devamından yanadır.
Türkiye açısından Azerbaycan; tarihi, kültürel, jeopolitik ve jeoekonomik nedenlerle önemlidir. Ermenistan’ın bağımsızlığını tanıyan ilk ülkelerden biri olmasına rağmen Türkiye, Ermenistan ile diplomatik ilişkisini kesmiş, Dağlık Karabağ işgali nedeniyle de 1993 yılından itibaren bu ülkeyle olan sınırını tamamen kapatmıştır.
1990’lı yıllar boyunca bölgedeki güç boşluğunu doldurmak için uğraş veren Türkiye, ekonomik ve iç politik nedenlerden ötürü başarılı olamadığı için bu boşluk Rusya tarafından doldurulmuştur. 2000’li yıllarda Türkiye’nin Güney Kafkasya politikası; iş birliği, karşılıklı bağımlılık, barış ve istikrar üzerine inşa edilmiştir. Bu çerçevede başta enerji olmak üzere, ekonomik alanda Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı ve Bakü-Tiflis-Erzurum doğalgaz boru hattı gibi büyük projeler hayata geçirilmiştir. Türkiye, Ermenistan ile ilişkilerin normalleşmesi için Dağlık Karabağ sorununun çözümünü şart koşmuştur. Türkiye Dağlık Karabağ sorununa uluslararası hukuk çerçevesinde Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü gözetilerek, görüşmeler vasıtasıyla çözüm bulunmasından yanadır.
Diğer taraftan Türkiye, Azerbaycan ordusunun güçlendirilmesi hususunda büyük çaba harcamıştır. Günümüzde bölgede Rusya’ya karşı politika geliştirebilecek en önemli aktördür. Amerika, bölgeye enerji ve jeopolitik gerekçelerle ilgi duymaktadır. Vaşington bölgede özellikle Gürcistan odaklı bir politika izlemiştir. Rusya’nın Gürcistan’a yaptığı askeri müdahaleden en çok etkilenen ülke Amerika olmuştur. Bölgedeki en önemli müttefiki Tiflis’e karşı Rusya’nın müdahalesine engel olamadığı için büyük prestij kaybına uğramıştır. Bu savaşla Rusya; Amerika’ya, Gürcistan da dâhil olmak üzere Vaşington’un Avrasya’daki çıkarlarına istediği zaman fazla bir maliyete de katlanmadan müdahale edebileceğinin mesajını vermiştir. Amerika yönetimi, uzun bir süre Azerbaycan’a büyükelçi atamamıştır.
Minsk Grubu eş başkanlarından biri olan Amerika, özelikle Kongre’de güçlü bir etkiye sahip olan Ermeni lobisinin etkisiyle Azerbaycan’ın taleplerine ve çıkarlarına yönelik gerekli hassasiyeti göstermemektedir. Bu durumun en bariz örneği ABD Kongresinin 1992 yılında Sovyetler Birliğinin yıkılması sonrası bağımsızlıklarını yeni kazanan devletleri desteklemek için çıkardığı Özgürlükleri Destekleme Yasasında görülmüştür. Amerika Kongresi, söz konusu yasaya eklenen 907 sayılı madde ile Azerbaycan’a yapılacak yardımı engellemiş ve buna neden olarak da Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ ve Ermenistan’a karşı gerçekleştirdiği saldırıları göstermiştir.
Azerbaycan Cumhuriyeti, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti de dâhil olmak üzere 86 bin 800 kilometrekare yüzölçüme sahiptir. Azerbaycan, Güney Kafkasya’nın en büyük nüfusa sahip ülkesi olup, 2008 yılı itibariyle nüfusu 8 milyon 600 bindir. Bulunduğu coğrafi konum ve sahip olduğu zengin doğal kaynaklar tarih boyunca ülkenin jeopolitik durumunu etkilemiş, bu özellikleri nedeniyle dönemin büyük güçlerinin ilgisini çekmiştir. Azerbaycan günümüzde de sahip olduğu petrol ve doğal gaz rezervleri ile büyük güçler ve çok uluslu şirketlerin ilgi odağındaki bir ülkedir.
Uzun yıllardır barış görüşmelerinin en önemli dayanağı olan Minsk Grubu’nun işlevsizliği ortadadır. Minsk Grubu’nun eş başkanlarının Ermeni yanlısı Fransa ve her alanda jeopolitik rekabet halinde olan Amerika ve Rusya olması, bu grubun Azerbaycan açısından istenen sonucu üretemeyeceğine işaret etmektedir.