Ekonomide Paniğe Gerek Yok Atatürk’ün Ekonomi ve TL Politikası Nasıldı
Türkiye ekonomisinde disiplin şart. Atatürk’ün oluşturduğu Türkiye’ye özgü orijinal iktisat politikasının uygulamadaki başarısı ortada. Atatürk ekonomi politikasını iki kavram üzerine oturtmuştur:
Tam Bağımsızlık ve Ulusallık
Atatürk, ekonomi politikası üzerindeki görüşlerini çok net bir şekilde İzmir İktisat Kongresi’nin açılış konuşmasında ekonominin önemini şu sözlerle açıklamaktadır:
“Bir milletin doğrudan doğruya yaşantısı ile ilgili olan, o milletin ekonomik durumudur. Tarihin ve tecrübenin süzgecinden arta kalan bu hakikat, bizim milli yaşantımızda ve milli tarihimizde, tamamen kendisini göstermiştir. Gerçekten de Türk tarihi incelenecek olursa, gerileme ve yıkılma nedenlerinin, ekonomik problemlerden başka bir şey olmadığı derhal anlaşılır.
Osmanlı tarihinde bütün çabalar ve bütün çalışmalar milletin arzusu, emelleri ve gerçek ihtiyaçları gözönünde bulundurularak değil, şunun bunun kişisel hırslarını, emellerini yerine getirme yönünde yapılmıştır.
Tam bağımsızlık için şu prensip vardır: Milli Egemenlik, Ekonomik Egemenlikle pekiştirilmelidir. Siyasi ve askeri zaferler, ne kadar büyük olursa olsun, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazlarsa kazanılacak başarılar yaşayamaz, az zamanda söner” ifadelerini kullanmıştır.
Cumhuriyetin ilk yıllarında özel girişime verilen önceliğin yerini devletçilik politikası almıştır. Bu politikanın temeli, devlet öncülüğünde planlı sanayileşme idi. Tek çıkar yol Türkiye’nin sanayi malları alanındaki gereksinimlerini kendi karşılamasıydı. Fakat 10 yıllık deneyim özel sektörün bunu başaramayacağını göstermekteydi.
Bu gelişmeler devletin ekonomiye daha aktif bir şekilde müdahalesini gerektirmiştir. TL’nin değerindeki düşmeyi önlemek amacıyla 1930 yılında Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkındaki Kanun çıkarılmış, ticaretin düzenlenmesi amacıyla yine aynı yıl Ticarette Tağşişin Men’i ve İhracatın Murakabesi ve Korunması Kanunu yürürlüğe konulmuştur.
Merkez Bankası 1930 yılında kurulmuş, bir kaç yıl içerisinde dış ticaretin düzenlenmesi ile ilgili diğer yasalar hazırlanmıştır.
1932 yılında Sovyetler Birliği (Rusya) ile 8 milyon dolar tutarında faizsiz, 20 yıllık bir borçlanma anlaşması imzalandı. Gelişmekte olan bir ülkeye verilen ilk borç örneğidir ve bunu izleyen 25 yıl içinde başka borçlanmaya gidilmemiştir. Bu borç şeker fabrikaları ve Kayseri’de kurulacak olan dokuma fabrikaları için Sovyet malzemesi alımında kullanılacaktı. Planın proje yapımı ve finansmanını Sümerbank üstlenmişti.
1933 yılında ise devletin kuracağı sanayinin projelerini hazırlamak ve finansmanını sağlamak üzere bir yatırım bankası niteliğindeki Sümerbank’ın kuruluş yasası çıkarılmıştır.
1934 yılında uygulamaya koyduğu 5 Yıllık Sanayi Planı ile Türkiye, gelişmekte olan ülkeler arasında planlı kalkınma deneyimine girişen ilk ülke olmuştur.
Beş yıllık plan ile yurt içinde üretilen ürünlerin işlenmesi öngörülmekteydi. Bu gruba giren üretim dalları pamuklu ve yünlü dokuma, gıda, şeker ve basit imalat endüstrileridir.
Fakat Plan bunların ötesinde 6 alt sanayi grubunda toplanan ileri sanayi üretiminin de gerçekleştirilmesini hedeflemekteydi: kimya, kağıt-selüloz, madencilik, tekstil, seramik, demir-çelik. Planın öngördüğü fabrika sayısı 20, gerekli kaynak ise 45 milyon TL idi. Bu planın uygulanmasında İş Bankası da görev almış, şişe ve cam fabrikasının kurulması ve işletmesi görevi bu bankaya verilmiştir.
Türkiye 1930-32 döneminde yıllık ortalama yüzde 3,5 oranında, 1933-39 döneminde ise yüzde 8,1 oranında büyüme sağlamıştır. Aldığı önlemler ticaret dengesi açığını (1938 yılı dışında) fazlaya çevirmiştir.
1932-1939 yılları imtiyazlı yabancı şirketlerin tasfiye edildiği, demiryollarının millileştirildiği yıllardır. Türk ekonomisinde büyük yeri olan iktisadi devlet teşekküllerinin en önemlilerinden olan Sümerbank, Etibank, Denizcilik Bankası vs. bu dönemlerde kurulmuşlardır. Türkiye sanayiinin temelini oluşturan demir-çelik, dokuma, kağıt, kimya, şeker, cam gibi sanayi dalları bu dönemde geliştirilmiştir.