Gümümüzde insanlar gittikçe bireyselleşiyor. Bireyselleştikçe de bencilleşiyor ve yalnızlaşıyor. Yalnızlaşınca da psikolojik sorunlarla uğraşıyor. Sosyal ilişkilerinde paylaşım yerine kendi çıkarını düşünen insanlar, mutsuzlaşmaktadır.
Anaokulu yıllarından yirmili yaşların ortalarına kadar çocukları takip eden araştırmacılar anaokulunda yardımsever olan, paylaşan çocukların üniversiteden mezun olmaya ve 25 yaşında tam zamanlı bir işe girmeye daha fazla meyilli olduklarını ortaya koydu.
Çocuğa, oyuncak arabasını oyun arkadaşıyla paylaşması söylendiğinde, arabayı verdiğinde geri alıp alamayacağını bilmemektedir. Doğal olarak cevabı hayır olacaktır.
Çocuğun paylaşmayı öğrenmesinin yolu, gözlem ve rehberlik olacaktır. Paylaşmayı öğretmek için çocuğu zorlamamak gerekir. Çocuğa paylaşmayı öğretirken ilk adım, kontrolün onda olduğunu hissettirmektir. Örneğin: Şimdi birlikte kitap boyayacağız. Kalemlerinden hangisini arkadaşına vermek istersin? Sarı olanı mı, yeşil olanı mı? örneğindeki ifadede çocuk, sahip olduğu nesneler üzerinde halen kontrolü olduğunu hisseder. Seçim yapma ve karar verme çocuk için paylaşım kavramı hakkında olumlu yönlerdir.
İstenen oyuncağı verdiği zaman takdir, gülümseme, tebrik gibi olumlu pekiştireçlerle karşılaşan çocuk, hem davranışı ile ilgili geri bildirim almış olacak, hem de kendisine ait olan oyuncakların paylaştıktan sonra geri döndüğünü, uygulamalı olarak görmüş olacak.
Paylaşma kavramı çocuğa öğretilirken, nasıl ve ne zaman paylaşması gerektiğini öğretmek de önemlidir. Kendisi için çok özel bir oyuncağı paylaşmak zorunda değildir. Yetişkin olarak hepimizin, başkalarıyla paylaşmak istemediğimiz, bizim için özel olan eşyalarımız vardır. Çocuklar için de durum aynıdır. Bu yüzden bu durum çocuğa anlatılabilir ve paylaşmayı kabul ettiği oyuncaklarla, paylaşmak istemediği oyuncaklar ayrı kutulara yerleştirilebilir. Eve misafir geldiğinde veya oyun parkına giderken, diğer çocuklarla yaşanacak sorunu baştan önlemek için çocuk, paylaşmayı kabul ettiği kutudan oyuncaklar seçebilir.
Paylaşım konusu bazen kardeşler arasındaki çatışmaların zeminini oluşturabilir. Küçük kardeşi ağlıyor diye elindeki oyuncağı vermek zorunda kalan çocuk, kendi haklarına kimsenin saygı duymadığını görecektir. Bu da kardeşe ve anne-babaya karşı öfkeye neden olabilir. Oyun, çocuklar için eğlenceden öte anlamlar taşır. Bu nedenle, oynarken sürekli bölünen, oyuncağını kardeşine vermek zorunda kalan çocuk, devamlı hayal kırıklığı ve öfke yaşayacak, yaptığı şeyin kimse tarafından önemsenmediğini, başkalarının duygularının hep, kendisininkinden daha önemli olduğunu hissedecektir. Ayrıca, sürekli bölünme beklentisi içine girip, bir işle derinlemesine meşgul olmanın, yoğun dikkat göstermenin gereksiz olduğunu da hissedip, kısa süreli ve sonuçsuz faaliyetlere yönelebilir. Tüm bunlardan sonra, başarı ve haz duygusunu alamadığı için çocuğun özgüveni ve benlik duygusu sürekli zedelenecektir.
Çocuklar genellikle 5-6 yaşlarında paylaşmayı ve grup içinde işbirliği kurarak oynamayı öğrenmiş olurlar. İlkokul çağında olmasına rağmen paylaşmayı bilmeyen çocuk için, bir uzmana danışmak gerekmekte.