Nanoteknoloji; fizik, kimya, biyoloji ve mühendislik gibi alanlarda bir konuma sahip olmasının yanında, endüstri, savunma, ilaç, elektronik, tarım, sağlık gibi bütün alanlara potansiyel etkileri bulunmaktadır.
Özellikle sağlık, savunma, tekstil, enerji, elektronik ve fotonik gibi alanlarda elde edilecek katma değeri yüksek ürünlerin hayatı kolaylaştırması bekleniyor.
Bu teknolojinin, 2025 yılına kadar gelişmesi ve insan hayatının her alanına girmesi beklenmekte. Amerika, AB ve Japonya, kamu kaynaklarından nanoteknolojiye aktardıkları miktar yıllık 1 milyar doların üzerine çıkmış.
Nanoteknoloji, kendi kendini temizleyen boyalardan, kirlenmeyen kumaşlara; esnek ama daha dayanıklı betondan, elmas kadar sert kaplamalara; kanserli hücrelerin vücuda zarar vermeden yokedilmesine, günlerce etkisini kaybetmeyen kremlere; bakterileri yok eden kokmayan çoraplara ve mikrop barındırmayan buzdolaplarına kadar hayatımıza girmeye başlamıştır.
Nanoteknolojiyi kritik alan olarak görüp bugün yatırım yapan ülkeler, kısa süre içerisinde meyvelerini toplamaya başlayacak.
Teknoloji transferinden vazgeçip, ihtiyacımız olan teknolojiyi ortaya çıkaracak bilimi kendimiz, ülkemizde üretmek zorundayız. Baş döndürücü bir hızla ortaya çıkan ve gelişen yeni teknolojilere yaptığımız araştırmalarla katkı sağlamalıyız. Aksi takdirde, yüksek teknolojiye ödediğimiz miktar gittikçe artacak, Türkiye’nin kaynakları yetersiz hale gelerek gün geçtikçe daha fakir bir ülke haline geleceğiz.