Fransızca’da “Capitülation” olarak kullanılan Kapitülasyon kelimesi, geçici veya sürekli olarak bir memlekette yaşayan yabancı uyruklu kişilere tek tarafı olarak tanınmış hak ve imtiyazlar manasına gelir.
Osmanlıyı çöküşe sürükleyen kapitülasyonlar; yabancı devlet ve vatandaşlarının Türk topraklarında sahip olduğu ayrıcalıklar, imtiyazlar veya muafiyetlerle Avrupalı devletlerin sömürüsü gerçekleşmiştir.
Yabancılar kendilerine verilen imtiyazları akla gelebilecek her alana yaymışlardı.
Konsoloslar kapitülasyonları o kadar önemsiz konularda kullanıyorlardı ki 1890 yılında Edirne Fransız Konsolosu Albert Pinar, bir Türk çocuğun yüksek bir duvarın arkasından erik düşürmek için fırlattığı tahtanın yanlışlıkla kendisine isabet etmesini bile sorun yapmış, valiliğe şikayet etmiş, çocuğun babasıyla tutuklanmasını, valiliğin kendisinden özür dilemesini, bir daha böyle şeyler olmaması için okul çocuklarına nutuk verilmesini ve bu özür olayının vilayet gazetesinde yayınlanmasını istemişti ve tüm bu istekleri yerine getirilmişti.
Mustafa Kemal Atatürk kapitülasyonlar hakkında şunları ifade ediyor:
Memleketin serveti lüzumsuz yere dışarı çıkmasın. Bunu temin eden şey dışarıdan içeriye girecek olan eşyaya gümrük koymaktır. Devlet bu hususta serbest olmazsa, dışarıdan girecek mal üzerinde etkili olmazsa ve koyacağı gümrük resminde serbest olmazsa bu mesele, kapitülasyon ruhundan hariç sayılabilir mi?
Tabii hayır ..
İşte karşımızdakiler bu ve bu gibi noktalarda bizi hâlâ kendi arzularına boyun eğdirmek için zorluyor. Bu mesele en önemli meseledir. Şöyle veya böyle olsun demekte milletin ve onu temsil eden Meclis ve hükümetinin bağımsız olması lazım gelir. Tam bağımsız halde olmak lazım gelir.
Atatürk, Chicago Tribune gazetesi İzmir muhabirine 26 Eylül 1922 tarihinde verdiği demeçte şunları dedi:
Kapitülasyonların hiçbir kısmında istisnayı kabul etmiyoruz. Adli mali veya askeri kapitülasyonların hiçbirini tanımıyoruz.