Mevlit kelimesi gerek türkçede gerekse arapçada değişik anlamlar ifade etmektedir.
Arapçada bir kimsenin doğduğu zamana mevlit denilir. Mevlit kelimesi mekân, yer ismi olarak kullanılmakta. Herhangi bir kimsenin ve özellikle Hz. Peygamber’in doğumunu ifade eder. Mevlit kelimesi, herhangi bir kimsenin doğumu münasebetiyle yapılan tören merasimi anlamına gelir. Hz. Peygamber’in dünyaya gelişi bir ferahlık, kurtuluş ve bir müjde olduğundan doğumu da bir bayram olarak algılanmakta ve bu nedenle de kutlanmaktadır.
Bütün bunların dışında Mevlit törenlerinde çeşitli ikramların ve bağışların yapılması ve bu törenlerin yaygınlaşması neticesinde mevlit kelimesi zamanla ziyafet ve bayram manasını da kazanmıştır. Kelimenin halk arasında ve bazı metinlerde mevlûd şeklinde yazıldığı görülür, aslında mevlûd kelimesi arapçada doğmuş, doğan çocuk anlamlarına geldiğinden kelimenin bu şekilde kullanılışı yanlıştır.
Bütün memleket halkının katılımıyla düzenlenen mevlit törenlerine ise ilk olarak, 1207 yılında Erbil’de Selçuklu Atabey’i olan Muzafferiddin Gökbörü zamanında rastlanmaktadır. Mevlit törenlerinin başlangıcı kabul edebileceğimiz bu merasimlerde eski Türk anane ve geleneklerinin de izleri müşahede edilmiştir.
Muzafferiddin Gökbörü’den sonra genellikle bütün İslâm dünyasında mevlit günü mukaddes kabul edilip kandil olarak kutlanmaya başlamıştır. Ayrıca kandil dışında da diğer önemli ve kutsal gecelerde, doğum, ölüm, nikâh benzeri merasimlerde de okunmaya başlanmıştır. İslâm âleminde mevlit metinleri 10. asırda görülmeye başlar. Adında mevlit kelimesi bulunan ilk eser: İbn-i Cevzi’nin(Ö. 1201) Mevlid-i nebi adlı eseridir.
Arapça yazılan mevlitler dışında Farsça, Arnavutça, Boşnakça, Rumca, Çerkezce, İspanyolca ve Kürtçe mevlitler de kaleme alınmıştır.
Edebiyatımızda Mevlit: Osmanlı Devleti’nde düzenlenen ilk resmi mevlit törenine Üçüncü Murad zamanında rastlanmaktadır.
Devrin alimlerince benimsenmeyip karşı çıkılan bu törenler, halkın çoğunluğu tarafından düzenlenir hale gelince bid’at-ı hasene olarak kabul edilmiştir. Edebiyatımızda mevlitler, Hz. Muhammed’in doğumunu, hayatını, vefatını anlatan ve genellikle onun methini yapan; çoğunlukla da manzum yazılan eserlerdir.
Türkçe mevlit metinleri mesnevi tarzında yazılmışlardır. Bu eserlere manzum siyer adı da verilebilir.
Türk Edebiyatında mevlit ve onunla ilgili olarak yazılan eserlerin sayısı 200’ün üzerindedir. Bunların bir çoğunun Süleyman Çelebinin mevlidiyle büyük benzerlikler gösterdiği ortadadır. Bazıları da taşıdığı motifler bakımından farklı bir görünüm arz ederler. Şimdiye kadar yapılan araştırmalar sonunda Türk edebiyatında 60’ın üzerinde mevlit nüshası tesbit edilmiştir. Bütün bu mevlit yazarları arasında Süleyman Çelebi’nin mevlidi bir sehl-i mümteni olarak müstesna bir konuma yükselmiştir. Hamdullah Hamdi’nin Ahmediyye adını verdiği mevlidiyse dikkate değer bir eserdir. Özellikle dil açısından eserde kullanılan Türkçe mevlidin başarısını artırmıştır. Şemseddin Sivasi’nin mevlid’i de tasavvufi ağırlıklı bir eserdir. Süleyman Çelebi’nin eserinin asıl metninin zamanla yapılan ekleme ve çıkarmalarla değişime uğradığı görülmektedir. Bunlar arasında 10-15 sayfadan 100 sayfaya kadar olanlarına rastlamak mümkündür.
Asıl metin 730 beyittir. Mevlidin okunma şekli ile mevlit törenlerinin etkisiyle mevlit metinleri değişime uğramış ve zamanla bazı anonim halk hikâyeleri de esere katılmıştır.
İslâm medeniyeti etkisinde gelişen İslâmi Türk Edebiyatı, verdiği edebi ürünlerde çoğunlukla dini konuları işlemiştir.
İslâmi Türk Edebiyatı ürünlerinde, İslâm’ın dini düşünce, zevk, his ve hayal dünyasını bulmak mümkündür.