İran ve Kuzey Kore, 1980’li yıllardan itibaren savunma sanayii ve nükleer teknoloji alanında kapsamlı bir işbirliği geliştirmiştir. Kuzey Kore, İran’dan sıcak para temin etmekte ve İran üzerinden başta Suriye olmak üzere Orta Doğu’da işbirliği geliştirebileceği diğer ülkelerle etkileşime girmektedir.
İran, Kuzey Kore, Küba ve Suriye’de devlet erki totaliter özellikler taşıyan otoriter yönetimlerin denetimindedir. İran’da ruhani liderin kanaati ve rejimin öngördüğü değerler, Suriye ve Kuzey Kore’de iktidardaki liderin ve ailenin hâkimiyeti, Küba’da ise devlet başkanı ve dar bir yönetici kadronun otoritesi sorgulanamaz niteliktedir. İran, Kuzey Kore ve Küba, mevcut uluslararası sistemdeki cari kurallara meydan okumakta ve iktidardaki rejimler ülkelerinde serbest piyasa ekonomisinin yerleşmesini engellemeye devam etmektedir. İran, Suriye ve Kuzey Kore’deki mevcut iktidarlar rejimin güvenliğini kitle imha silahlarıyla sağlamayı hedefemektedir. İran, nükleer silah teknolojisini elde etmeye yönelik kapsamlı bir uranyum zenginleştirme programı yürütmekte, nükleer savaş başlıkları taşıyabilecek uzun menzilli balistik füzeler geliştirmektedir.
Soğuk Savaş sonrası süreçte uluslararası sisteme yön veren Amerika ve Batılı devletlerin özellikle demokratikleşme, serbest ticaretin yaygınlaştırılması ve nükleer silahların yayılmasının engellenmesi alanlarındaki tutumuna meydan okuyan devletlerin yalnızlaştırıldığı gözlemlenmektedir.
Soğuk Savaş sonrası dönemde İran, Suriye, Sudan, Kuzey Kore ve Küba arasındaki ikili veya üçlü düzeydeki işbirliği süreçleri bu kapsamda değerlendirilebilir.
Kuzey Kore gerçekleştirdiği denemelerle nükleer savaş başlıklarına sahip olduğunu göstermiş ve bu başlıkları taşıyabilen balistik füzeler geliştirmiş durumdadır.
İran’daki mevcut teokratik rejim, Kuzey Kore ile işbirliğine yönelerek nükleer silahlanma hedefine yaklaşmakta ve rejim değişikliğine yol açabilecek muhtemel bir dış müdahaleyi imkânsız kılmaya çalışmaktadır. Tahran, Esed iktidarının devrilmesi halinde sıradaki rejim değişikliğinin İran’da gerçekleşebileceği ihtimali üzerinde durmakta, bu nedenle Baas rejiminin devrilmesini engellemek için bütün imkânlarını seferber etmektedir. John J. Mearsheimer bu nedenle Esed iktidarının devrilmesinin İran’ın nükleer silah geliştirme eğilimini güçlendireceğini öne sürmektedir.
İran’ın nükleer programıyla ilgili Batılı ülkelerle Kasım 2013’te imzaladığı antlaşmanın ise Kuzey Kore’de endişelere yol açtığı görülmektedir. İran’ın Amerika ile yakınlaşma ve uluslararası sisteme entegre olma ihtimalinin, Kuzey Kore’daki rejimin kaygılarını artırdığı tahmin edilmektedir.
İran, Kuzey Kore, Küba, Suriye ve Sudan’daki otoriter rejimlerin birbirine yaklaşmasında Amerika kaynaklı tehdit algısı da önemli rol oynamaktadır. Maruz kalınan yaptırımlar karşısında başlatılan dayanışma, bu devletleri Amerika karşıtlığına dayalı bir işbirliği sürecine ve ittifaka sevk etmektedir. Bu ülkeler Amerika’ya karşı birleşmekte, Amerika karşıtlığı paydasında uluslararası sistemin normlarına meydan okumaktadır.
İran ve Kuzey Kore’nin güvenlik stratejisinde temel öncelik rejimin bekası olarak belirlenmiştir. İran’ın güvenlik ve dış politika stratejisi, Pers milliyetçiliğine ve Şii yayılmacılığına dayalı mevcut teokratik rejimin bekası esas alınarak tespit edilmektedir. Kuzey Kore’deki mevcut iktidar ise Bitmemiş Devrim ilkesiyle içerideki muhtemel rakiplerini caydırmakta ve iç sorunlar sürekli dış aktörlere bağlanarak rejim muhafaza edilmektedir. İki ülkenin de dış politikasında kronik tehdit algısı, düşmanlarla çevrelenmişlik düşüncesi ve bağımsızlık vurgusunun süreklilik arz ettiği gözlenmektedir.
Rejim bekasına ilişkin kaygılar, İran ve Kuzey Kore’yi silahlı kuvvetleri ön planda tutan bir yönetim modeli geliştirmeye sevk etmiştir. İran’da Pasdaran adı verilen Devrim Muhafızları, ülkenin siyasi ve iktisadi yönetiminde, istihbarat faaliyetlerinde ve sınır ötesi operasyonlarında oldukça etkilidir. Kuzey Kore’deki rejim ise siyasette bağımsızlık, ekonomide kendine yeterlilik ve meşru müdafaa hakkı şeklindeki üç ilkeye dayalı Juçe ideali doğrultusunda önce ordu politikasını geliştirmiştir.
İki ülke birbirini tamamlayıcı kaynaklara, kabiliyetlere ve ortak hedefere sahiptir. İran petrol ve doğalgaz kaynakları açısından zengin bir ülkedir ve Kuzey Kore ithal enerjiye ihtiyaç duymaktadır. İran enerji ihracatı sayesinde nakit para elde etmektedir ve Kuzey Kore ekonomisinde nakit problemi vardır. Kuzey Kore İran’ın sağladığı bağlantılarla Orta Doğu’daki diğer aktörlere silah ihraç etmekte ve askeri eğitim sağlamaktadır. İran’ın uzay programındaki deneyimi ile Kuzey Kore’nin nükleer enerji ve füze teknolojisindeki tecrübesi kayda değer düzeydedir. İki ülke bu alanlardaki birikimlerini paylaşmakta, İran Kuzey Kore’den nükleer teknoloji ve balistik füze teknolojisi transfer ederken Kuzey Kore Tahran’ın uzay programı tecrübesinden istifade etmektedir. İki ülke aynı zamanda nükleer silah sahibi ülkeler ligine yükselmeyi hedefemektedir ve bu hedef doğrultusunda ciddi bir dayanışma sağlamaktadır.
İran 2009 ve 2013 yıllarındaki Kore krizlerinde Kuzey Kore yanlısı bir tutum takınmıştır. İran’ın Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin Tahran’daki yemin törenine Kuzey Kore’den üst düzey bir heyet katılmıştır.
İki ülkenin nükleer enerji politikalarındaki benzerlik ve Batı karşıtı söylemlere karşı birbirlerine duyduğu sempati İranlı ve Kuzey Koreli yetkililerin açıklamalarına da yansımıştır.
İran medyası ise Kuzey Kore’yi ele alırken genellikle Kuzey Kore’yi olumlu bir şekilde betimlemektedir. Medyanın ilgi duyduğu konular arasında Kuzey Kore’nin İran’a verdiği askeri teknoloji desteği, iki ülkenin Batı’ya yaklaşımının örtüşmesi, nükleer enerji ve Suriye politikasındaki benzerlikler öne çıkmaktadır.
2000’li yılların ortalarından itibaren İran’a yönelik yaptırımların etkisini azaltmak ve yaptırımların aşılması konusunda Kuzey Kore, Çin ile birlikte hareket ederek önemli bir rol oynamıştır.
Kapalı bir ekonomik sisteme sahip olan Kuzey Kore’de önemli madenler ve zengin mineral kaynakları bulunmasına rağmen başta gıda olmak üzere temel ihtiyaçlar karşılanamamakta ve ülkenin uluslararası yardıma olan bağımlılığı devam etmektedir.
İthalat ve ihracatının büyük bir bölümünü Çin ve Rusya ile yapan Kuzey Kore’nin 2012 yılındaki ihracatı yaklaşık 5 milyar dolar, ithalatı ise 4 milyar dolar civarında gerçekleşmiştir.
Ekonomisi dış yardıma muhtaç olan Kuzey Kore hâlihazırda temel gıda ihtiyaçlarını dahi karşılamakta zorluk çekmekte ve ülkede her üç kişiden birinde yetersiz beslenme görülmektedir. 26 milyonluk nüfusa sahip olan ve silahaltında yaklaşık 1 milyondan fazla askeri bulunan Kuzey Kore’de halkın önemli bir kesimi sokaklardaki atık maddeleri toplayarak gündelik yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadır.
Kuzey Kore’de BM’nin gıda yardımını sürdürmesine rağmen temel gıda maddelerinin nüfus için yetersiz kaldığı gözlemlenmektedir.
Kuzey Kore ekonomisi gibi İran ekonomisi de içe dönük ve nispeten kapalı bir ekonomidir. İran’da ekonomi siyasette olduğu gibi, tamamen dini-bürokratik bir yapının denetimi altındadır. Ekonomisinin neredeyse tamamı devlet hâkimiyetinde olan Kuzey Kore’de olduğu gibi çok sayıdaki bürokratik kurumun ve iktisadi kamu kuruluşlarının varlığı İran ekonomisinin hantal yapısının temel sebepleridir.
Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu Çin ve İran’ın da Kuzey Kore ile nükleer teknoloji paylaşımında bulunduğunu açıkladı.
İran’ın nükleer programına önemli katkılarda bulunan Çin ve Rusya, Kuzey Kore ve İran nükleer işbirliğini desteklemektedir. Amerika’nın Irak işgali sonrasında, Kuzey Kore’ye de askeri bir müdahalede bulunmaktan çekinmeyeceğini açıklaması sonrası Çin, Kuzey Kore’ın nükleer programı konusunda tutumunu değiştirmiştir.
Kuzey Kore ve İran’ın nükleer programı hakkında hazırlanan güvenilir raporlar iki ülkenin nükleer faaliyetlerinin dünya barışı ve güvenliği için ciddi bir tehdit oluşturduğunu göstermektedir.
Kuzey Kore’nin Suriye’deki Esed rejimine silah ve mühimmat yardımı yanında başta savaş pilotları olmak üzere askeri personel desteği verdiği bilinmektedir.
Kuzey Kore, Lübnan’ın güneyinde yer altı sığınakları inşa etmektedir. Kuzey Kore’nin Esed rejimi ile bağlantısı ise İran tarafından koordine edilmektedir. Suriye, İran ve Kuzey Kore arasındaki işbirliği süreci sadece Suriye krizi ile sınırlı değildir. Kuzey Kore, Esed rejiminin nükleer ve kimyasal silah teknolojisine önemli katkılarda bulunmuştur.
Üç ülke arasında 1990’lı yıllarda başlayan işbirliği uzun yıllar gizlice yürütülmüştür. 2007 yılının Haziran ayında Halep yakınlarındaki balistik füze tesisinde meydana gelen büyük patlama, İran, Suriye ve Kuzey Kore arasındaki işbirliğini gözler önüne sermiştir.
Halep’teki patlamadan bir kaç ay sonra İsrail, Suriye’nin doğusundaki el-Kibar nükleer tesisine bir hava saldırısı gerçekleştirmiştir. 2007 yılındaki saldırı Suriye’nin gizli nükleer programını daha görünür hale getirmiştir. Araştırmalar sonucunda el-Kibar nükleer tesisinin, İran’ın finanse etmesiyle Kuzey Koreli uzmanlar tarafından Yongbyon reaktörü örnek alınarak kurulduğu ortaya çıkmıştır.
Kuzey Kore, Tahran ve Şam arasındaki nükleer, kimyasal silah ve balistik füze konularındaki işbirliğinin devam etmekte olduğu düşünülmektedir. Suriye’de olayların başlamasından önce 2010 yılında Kuzey Koreli uzmanların Humus’taki balistik füze yapımında kullanılacak malzemelerin üretileceği bir tesis kurduğu ortaya çıkmıştır.
Araştırmalar İranlı ve Kuzey Koreli uzmanların Suriye’deki beş kimyasal tesisin kurulmasında ve yönetilmesinde aktif rol oynadığını göstermektedir.
Suriye’de olayların başlamasından sonra Esed rejimi, nükleer faaliyetleri durdurmak zorunda kalmıştır. 2002 yılındaki Esed rejimi ile Kuzey Kore arasında imzalanan nükleer işbirliği anlaşmasına benzer bir anlaşma, 10 yıllık bir aradan sonra 2012 yılının Eylül ayında Tahran ve Kuzey Kore arasında imzalanmıştır. İmzalanan bu anlaşma neticesinde İran ilk olarak Arak’taki nükleer tesisinde uranyumu zenginleştirmek için Kuzey Koreli uzmanların yardımına başvurmuştur.
BM ve diğer uluslararası platformlarda Kuzey Kore, İran’ın Suriye krizindeki tutumuna tam destek vermeye devam etmektedir.
İran’ın günümüzde dış politikasındaki en önemli amacı, 1979 devriminden bu yana Batı tarafından uygulanan ancak son yıllarda Tahran’ın nükleer silah elde etmesini engellemek amacı ile yoğunlaştırılan yaptırımların kaldırılmasını sağlayarak, uluslararası tecritten kurtulmaktır. Tahran uygulamaya başladığı yeni strateji gereği geleneksel dış politikasında radikal bir değişim yaparak başta Amerika olmak üzere Batı ile ilişkilerini gözden geçirmeye ve düzeltmeye çalışmaktadır.
İran, Batı ile arasındaki ilişkileri gözden geçirirken Kuzey Kore ile arasındaki işbirliğini korumaya ve geliştirmeye de özen göstermektedir.
Son dönemde İran nükleer ve askeri teknoloji konusunda Kuzey Kore ile yaptığı işbirliğini farklı alanlara yayarak geliştirmeyi planlamaktadır. Kuzey Kore ise İran’ın Batı karşıtı söyleme sahip dış politikasını değiştirmesinden ve Amerika ile yakınlaşmasından endişe duymaktadır. Kuzey Kore son geliştirdiği orta menzilli füzelere monte edilebilecek nükleer başlık teknolojisini Tahran ile paylaşmaya yakındır.
Kuzey Kore yönetimi, İran’ın başta enerji kaynakları olmak üzere ekonomik potansiyelini daha aktif bir şekilde kullanmak için Tahran’ı önemli bir stratejik ortak olarak görmektedir. Kuzey Kore, İran’ın Orta Doğu’daki potansiyelini ve nüfuz alanını kullanabilmek adına Çin ve Rusya’nın da desteğiyle işbirliğini giderek derinleştirmektedir.
İran’ın Kuzey Kore’den teknik destek alarak geliştirdiği Şahap-3 ve Sicil füzelerinin menzilleri Türkiye topraklarının tamamını kapsamaktadır. Malatya Kürecik’e konuşlandırılan radar sistemlerinden dolayı İran makamlarının Türkiye’yi sık sık bu sistemleri vurmakla tehdit ettiği görülmektedir. İran’ın balistik füze programlarının ve nükleer programının geldiği aşama ise bu ülkenin nükleer başlıklı balistik füzeler fırlatabilecek kabiliyete yakın gelecekte sahip olabileceğini göstermektedir. Bu yönüyle İran’ın envanterindeki balistik füzeler, bu ülkenin nükleer güç sahibi olması halinde Türkiye’ye arz edeceği tehditle birlikte değerlendirilmelidir. Nitekim nükleer silah sahibi olması durumunda İran’ın yakın çevresiyle ilişkilerindeki en büyük değişikliğin Türkiye ile ilişkilerde meydana geleceği, Türkiye’nin İran’ın uydusu olabileceği tahmin edilmektedir.
İran’ın diğer taraftan her ne kadar kimyasal ve biyolojik silahların yayılmasının önlenmesine yönelik hazırlanan uluslararası anlaşmalara imza atsa da bu silahları üretme bilgi ve becerisine sahip olduğu tahmin edilmektedir. Bütün bu dinamikler göz önünde bulundurulduğunda Türkiye’nin bu tehditlere karşı önleyici savunma ve saldırı sistemleri edinmesi ve geliştirmesi gerekli görülmektedir. Bu çerçevede Türkiye’nin etkin bir füze savunma sisteminin tesisi için gerekli adımları ivedilikle atmasının elzem olduğu değerlendirilmektedir.