1973 yılında, Bretton Woods sisteminin sona ermesi ile birlikte sabit kur sistemi yerine dalgalı kur sistemine geçilmiştir. Dalgalı kur sistemine geçilmesi sonucunda döviz kurlarında o güne kadar hiç görülmemiş bir şekilde dalgalanmalar başlamıştır. Bu sebepten dolayı birçok işletme, özellikle ithalat ve ihracat yapan işletmeler döviz kuru riski ile karşı karşıya kalmışlardır. 1973 ve 1979 yıllarında meydana gelen petrol krizi ve 1979 yılında Keynes’ci politikaların yerine Monetarist ekonomik politikaların uygulanmaya başlaması faiz oranlarında ve fiyatlar genel düzeyinde aşırı dalgalanmalara yol açmıştır.
Uluslararası piyasaların küreselleşmesi, işletmelerin kolaylıkla ihracat ve ithalat yapmasına olanak sağlamıştır. İşletmelerin farklı ülkelerle ve farklı dövizlerle işlem yapmaya başlamaları, döviz kuru riski ile karşılaşmalarına neden olmuştur.
İşletmelerin döviz kuru dalgalanmaları sonucu karşı karşıya kaldıkları riskler, işlem riski, ekonomik risk ve muhasebe riski olarak çeşitlilik göstermektedir. İşlem riski, döviz kurundaki beklenmeyen değişikliklerin işletmelerin döviz cinsinden varlıkları ve yükümlülükleri üzerindeki etkisinden doğar. Ekonomik risk, döviz kurundaki beklenmeyen değişikliklerin işletmenin gelecekteki nakit akışlarındaki ve piyasa değerindeki etkisinin sonucudur. Muhasebe riski ise, döviz kurlarındaki değişme sonucunda konsolide finansal tablolardaki bir değişmeden kaynaklanmaktadır.
Döviz kuru riskinden korunma (hedging), döviz kuru dalgalanmalarının şirketlerin aktifleri, borçları ve portföy yatırımları üzerindeki olumsuz etkisini azaltmak için kullanılan tekniklerle gerçekleştirilir. İşletmelerin uyguladıkları döviz kuru riskinden korunma yöntemleri, işlem riskine ve ekonomik riske göre farklılık göstermektedir.
İşletme içi yöntemler altı grupta toplanmaktadırlar. Bunlardan ilki, çokuluslu işletmelerin kendi bünyelerindeki işletmeler arasındaki aynı veya paralel dövizlerdeki dönem sonu borçların, önceden belirlenen hesap dönemi sonunda karşılıklı olarak kapatılması ve böylece brüt tutarların ödenmesi yerine sadece borçlu olunan dövizdeki net bakiyenin ödenmesi olan alacak ve borçların netleştirilmesi yöntemidir. İkinci yöntem, bir işletmenin aynı veya paralel dövizden, aynı miktar ve aynı zamanda ters bir nakit akımı yaratması olan gelir ve ödemelerin çakıştırılması yöntemidir. Üçüncü yöntem, işletmenin mevcut aktif ve pasiflerinin döviz sepetleri cinsinden belirlenmesidir. Döviz sepetleri, belirli sayıda dövizin değerlerinin ortalaması olarak belirlenen bileşik para birimleridir. Dördüncü yöntem, ileriye yönelik tahminler doğrultusunda dövizli borçların yada alacakların öne alınması veya ertelenmesi işlemi olan nakit akışlarının zamanlaması yöntemidir. Beşinci yöntem, ithalatçı veya ihracatçı işletmelerin işlemlerini kendi ulusal parası ile faturalayıp kur riskinden korunmasıdır. Sonuncu yöntem ise, işletmenin elinde bulundurduğu fonlarla, değer kazanması beklenen yabancı bir dövizin spot piyasadan satın alınarak borcun ödeme vadesine kadar dövizli bir hesaba yatırılması olan para piyasası yoluyla hedging yöntemidir.
İşletme dışı (finansal) yöntemler ise dört grupta toplanmaktadırlar. Bunlardan ilki forward sözleşmeleridir. Forward sözleşmeleri, ileri bir tarihte teslimi söz konusu olan dövizlerin vadesi, miktarı ve fiyatı bugünden belirlenerek sözleşmeye bağlandığı işlemlerdir. Forward sözleşmeleri dövizlerin kurunu önceden belirlediği için kurlardaki dalgalanmaların doğurabileceği belirsizliği ortadan kaldırır. İkinci yöntem futures(gelecek) sözleşmeleridir. Futures sözleşmeleri mantık olarak forward sözleşmelerinin aynısıdır. Futures sözleşmelerin forward sözleşmelerinden farkı, işlemlerin organize borsalar aracılığıyla gerçekleştirilmiş olmasıdır. Ayrıca futures sözleşmelerinin takas merkezinin garantisi altında olması, işletmelerin kredi riskini de ortadan kaldırmaktadır. Üçüncü yöntem swap sözleşmeleridir. Swap sözleşmeleri, bir tarafın herhangi bir döviz cinsinden belirlenmiş anapara ve faizden oluşan ödeme paketinin, başka bir tarafın farklı bir döviz cinsinden belirlenmiş anapara ve faizden oluşan ödeme paketi ile belli bir süre için takas edilmesi işlemidir. Sonuncu yöntem ise, opsiyon sözleşmeleridir. Opsiyon sözleşmeleri, sözleşmeyi satın alan tarafa hiçbir taahüte girmeden, belirli tutardaki dövizi önceden anlaşılan kurdan gelecekteki belirli bir tarihte, alma veya satma hakkını veren bir sözleşmedir. Anlaşıldığı gibi, opsiyon sözleşmesi sözleşmeyi satın alan tarafa sabit bir opsiyon primi dışında hiçbir yükümlülük getirmemekte, sadece alma yada satma hakkından yararlanma imkanı sağlamaktadır. Dolayısıyla, piyasa şartları sözleşmeyi satın alan tarafın lehine gerçekleştiğinde, opsiyon sözleşmesini kullanma hakkından vazgeçebilir.
Döviz kuru riski çeşitlerinden olan ekonomik riskten korunma, işletmelerin sadece finans bölümünü değil, bunun yanında üretim ve pazarlama bölümlerini de ilgilendirmektedir. Dolayısıyla, ekonomik riskten korunmak için finans bölümünün yanında üretim ve pazarlama bölümleri de farklı stratejiler uygulamaktadırlar.
Pazarlama bölümünün uyguladığı stratejiler 4 başlıktan oluşmaktadır. Bunlar, pazar seçimi ve pazar bölümlenmesi, fiyatlandırma stratejisi, tutundurma-tanıtma stratejisi ve ürün stratejisidir. Üretim bölümünün uyguladığı stratejiler ise, girdi bileşiminin değiştirilmesi, üretimin tesisler arasında kaydırılması, kuruluş yerinin değiştirilmesi ve verimliliğin artırılması olmak üzere dört grupta toplanmaktadır.
İşletmelerin döviz kuru risk yönetim uygulamalarını, döviz kuru riskinden nasıl korunduklarını ve korunma yöntemlerinden hangilerini kullandıklarını belirlemek amacıyla, Borsa’da işlem gören 60 imalat işletmesi üzerinde bir uygulama yapılmıştır. Bu uygulama sonucunda elde edilen genel sonuçlar ve değerlendirmeler şöyledir. Araştırmada yer alan işletmelerin ithalat veya ihracat yaptıkları ve işlemlerinde dolar ve avro para birimini kullandıkları görülmüştür. İşletmelerde döviz kuru değişikliklerini üst yönetim, finans ve pazarlama bölümü sürekli takip ederken üretim bölümü ise ara sıra takip etmektedir. İşletmelerin yüzde 85’inde döviz riski yönetim bölümü bulunmamakta olup, döviz riski yönetimini finans bölümü sürdürmektedir. İşletmelerin döviz kuru riski yönetimine ilişkin resmi ve yazılı politikaları olmadığı, resmi olmayan politikalar izlendiği tesbit edilmiştir. Araştırma sonuçlarına göre, işletmeler nakit akımlarındaki dengesizliği azaltmak, kazançlardaki dalgalanmaları azaltmak, karlılığı artırmak ve işletmenin hayatta kalmasını sağlamak amaçları ile döviz riski yönetimi yapmaktadırlar. Bu amaçlar doğrultusunda işletmelerin yüzde 40’ı her hafta ve yüzde 30’u gerektiğinde toplantı yapmaktadırlar. Araştırmaya katılan işletmelerin döviz kuru dalgalanmalarından çok etkilendiği ortaya çıkmıştır. İşletmeler, döviz kuru riski çeşitlerinden olan ekonomik riskten birinci derecede, işlem riskinden ise ikinci derecede etkilenmektedirler.
İşletmelerin işlem riskinden korunmada uyguladıkları işletme içi stratejileri belirlemek için Gelecekte Türk Lirasının değer kaybetmesi varsayımı doğrultusunda işletmelere sorulan soruların sonuçları şöyledir. Bu durumda işletmeler öncelikle TL cinsinden olan alacaklarını tahsil etmeye çalışmakta ve dövize bağlı borçlarının ödemelerini hızlandırmaktadırlar. Yani işletmeler işlem riskinden korunma yöntemlerinden olan nakit akımlarının öne alınması yöntemini uygulamaktadırlar.
Ayrıca işletmeler nakit fazlalıklarını, borçlandıkları döviz cinsinden döviz alarak değerlendirmekte ve TL cinsinden kasa mevcudunu azaltmaktadırlar. Bu şekilde işletmeler para piyasası yoluyla döviz riskinden korunmaya çalışmaktadırlar.
Finansal piyasaların gelişmesi ile finansal yöntemler yaygınlaşmaya ve işletmeler tarafından tanınmaya başlamıştır. Borsada işlem gören işletmeler, finansal yöntemler olan forward, futures, swap ve opsiyon sözleşmeleri hakkında detaylı bilgiye sahiptirler. Araştırma sonucunda, işletmelerin bu yöntemler hakkında detaylı bilgileri olduğu sonucu ortaya çıkmasına rağmen, işletmeler bu yöntemleri yeterince kullanmamaktadırlar. Ender sayıda da olsa en çok kullanılan yöntem forward sözleşmeleridir. İşletmelerin bu yöntemleri kullanmamalarının sebepleri, forward piyasaları dışında TL ile işlem yapan piyasaların olmayışı, vergi mevzuatının yetersiz olması, hukuki çerçevede eksikliğin olması, risk yönetimine karşı firmanın yaklaşımı ve finansal yöntemlerin muhasebeleştirilmesi konusunda bilgi eksikliğinin olmasıdır.
İşletmeler tarafından finansal yöntemlerin yaygınca kullanılabilmesi için bu sorunlara çözüm getirilmesi gerekmektedir. Araştırmada yer alan işletmelerin karşılaştıkları ekonomik riskten korunmak için pazarlama ve finans stratejilerine önem verdikleri görülmüştür. İşletmeler finans stratejilerinden, borç ve alacaklarının aynı döviz cinsinden olmasına özen gösterilmesine, birden fazla döviz cinsi ile işlem yapılmasına ve aynı döviz üzerinden olan borç ve alacaklarının vadelerinin aynı olmasına dikkat etmektedirler. İşletmeler pazarlama stratejilerinden olan ürünün fiyatını belirleme konusunda döviz kuru değişikliklerini dikkate almaktadırlar. Bunun yanında parasının değer kazandığı ülkeleri pazar olarak seçmekte ve dış piyasalarda yapılacak olan reklam ve tutundurma çabaları için ayırdıkları fonları döviz kuru değişikliklerine göre değiştirmektedirler. Aynı zamanda işletmeler yerel para değer kaybettiğinde, uluslararası piyasalara yeni bir ürün sunarak avantaj sağlamaya çalışmaktadırlar.
Araştırmanın verilerinden anlaşıldığı gibi, işletmeler döviz kuru riskinden, kendi bünyelerindeki kaynakları kullanarak ve stratejiler geliştirerek korunmaya çalışmaktadırlar. Fakat işletmeler, finansal piyasaların işletmelere sundukları finansal yöntemleri yeterince kullanmamaktadırlar. Finansal yöntemlerin kullanılması için işletmelerin teşvik edilmesi ve bu yöntemlerin kullanımlarının kolaylaştırılması gerekmektedir.