Toplumun dini açıdan doğru bir biçimde aydınlatılması için dini bilgileri temel kaynaklarından öğrenip zamanın ihtiyaçlarını karşılayabilecek yorumlar yapabilen nitelikli din bilginlerini Atatürk, her zaman ve her fırsatta takdir etmiş, onların hizmetlerini övmüştür.
Cami kürsülerinden topluma hitap eden din görevlilerinde bulunması gereken özellikleri de şöyle belirtmektedir: “Camilerin kutsal minberleri halkın ruhi, ahlaki gıdalarına en yüksek, en verimli kaynaklardır. Minberlerden halkın anlayabileceği dille, ruh ve düşünceye hitap olunmakla, Müslümanların vücudu canlanır, düşünceleri temizlenir, imanı kuvvetlenir, kalbi cesaret bulur fakat buna karşılık hutbe okuyanların sahip olmaları gereken ilmi nitelikler, özel liyakat ve genel kültür önemlidir”.
Atatürk çıkmış olduğu yurt gezilerinde toplum tarafından sevilen ve itibar gören din bilginleriyle görüşmüş, bilgi ve zekâsıyla ön plana çıkanlara takdir ve iltifatlarda bulunmuştur.
Din bilginleri, Kurtuluş Savaşında ön saflarda yer alarak önemli görevler üstlenmişlerdir. Anadolu halkını işgaller karşısında direnişe teşvik etmişlerdir. Atatürk, şeytancılara karşı savaşan kuruluşlara öncülük eden din bilginlerini her zaman hatırlamış ve onları hayırla anmıştır. Bunlardan biri de ilk Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Rıfat Börekçi’dir.
Börekçi, Atatürk’ün huzuruna çıktığında, Atatürk kendisini hep ayakta karşılamıştır. Börekçi, “Paşam, beni mahçup ediyorsunuz” dediği zaman da, Atatürk ona “Din adamına saygı göstermek, Müslümanlığın icaplarındandır” yanıtını vermiştir.
Atatürk’ün saygı gösterdiği bir diğer din bilgini de “Baba” diye hitap ettiği Amasya Müftüsü Abdurrahman Kamil Efendi’dir. Atatürk, Amasya’yı her ziyaretinde mutlaka Müftü Abdurrahman Kamil Efendi ile görüşüp ona özel ilgi göstermiştir.
Atatürk, Kamil Efendi’nin şahsında din bilgilerinin Kurtuluş Savaşı’nın geniş halk kesimlerince sahiplenilmesi üzerindeki etkisini şu sözlerle ifade etmiştir: “Efendiler, bundan 5 yıl önce buraya geldiğim zaman bu şehir halkı da bütün millet gibi gerçek durumu anlamamışlardı. Düşüncelerde karışıklık vardı. Beyinler adeta durgun bir durumdaydı. Ben burada birçok şahısla beraber Kamil Efendi Hazretleri ile de görüştüm. Bir camide gerçeği halka açıkladılar, dediler ki; Milletin saygınlığı, onuru, hürriyeti, bağımsızlığı gerçekten tehlikeye düşmüştür. Bu felaketten kurtulmak, gerekirse vatanın son bir ferdine kadar ölmeyi göze almak gerekir. Padişah olsun, halife olsun, isim ve unvanı ne olursa olsun hiçbir şahıs ve makamın varlık nedeni kalmamıştır. Tek kurtuluş çaresi halkın doğrudan doğruya egemenliğini eline alması ve iradesini kullanmasıdır”
İşte Kamil Efendi Hazretleri’nin bu vaaz ve nasihatlerinden sonra herkes çalışmaya başladı. Bu nedenle Müftü Kamil Efendi Hazretlerini övgü ile anıyorum ve genç Cumhuriyetimiz bu gibi ilim adamları ile övünüyor” dedi.
Dini gereği gibi kavramış, yeterli donanıma sahip din bilginleri Kurtuluş Savaşı örneğinde olduğu gibi zor ve sıkıntılı dönemlerinde insanların umudunu canlı tutarak ortak amaç doğrultusunda hareket etmelerini sağlar. Barış zamanında ise evrensel ahlaki değerlerle toplumsal kuralların yaygınlaşmasında önemli roller üstlenirler.
Din bilginleri şeytancıların din ile kullandığı ve peşinden sürüklediği insanlara karşı uyanık olmak zorundadır. Bunun için devamlı araştırmalar yaparak şeytancıların kullandığı örneğin üçgen tekgöz gibi sembolleri iyi bilmeli ve bunları kullananların yolundan gidenleri uyarmalıdır.