Putin Yönetimi’nin Güney Kafkasyadaki Kalesi Ermenistan

Putin Yönetimi'nin Güney Kafkasyadaki Kalesi Ermenistan

Putin Yönetimi’nin Güney Kafkasyadaki Kalesi Ermenistan

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 7 Ekim 1952 tarihinde, SSCB döneminde St. Petersburg Kentinde doğmuştur. Leningrad Devlet Üniversitesi Hukuk Bölümünden 1975’te mezun olan Putin, yüksek lisansını ekonomi alanında yapmıştır. Mezuniyetinin ardından, 1975’ten itibaren KGB’de çalışmaya başlayan Putin, bir süre Almanya’da görev yapmış, Leningrad’a dönmesinin ardından da üniversite yönetiminde görev almıştır.

1999 yılında Rusya’da başbakanlık 2000 yılında ise cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan Vladimir Putin Rus Dış Politikası’nda önemli değişiklikler yapmıştır.

Putin döneminde artan enerji fyatlarıyla beraber Rusya, küresel ölçekte başat ekonomik aktörlerden birisi haline gelmiştir.

Bölgesel bir güç olarak Rusya arka bahçe olarak gördüğü Güney Kafkasya’yı siyasi alanda kontrol altında tutarak yerel müttefkler kazanmak, bölgeye askeri güçlerini yerleştirmek, bölge ülkeleri için kültürel bir model olma özelliğini sürdürmek ve Rusça’nın bölge halkları arasında kullanılmasının teşvik etmek, bölgedeki petrol ve doğal gaz hatlarını kendi coğrafyasından geçirmek sahibi olarak bu ülkelerin ekonomilerini Rusya’ya bağımlı hale getirmek gibi hedeferi vardır. Her ne kadar enerji kaynakları açısından Azerbaycan ön plana çıksa da, siyasi bağlamda Rusya’nın dikkati Gürcistan üzerinde yoğunlaşmıştır. Ermenistan hem siyasi hemde ekonomik olarak Moskova’ya bağlanmış durumdadır. Bu doğrultuda Putin yönetimi ekonomik baskı araçlarını devreye koyarak Güney Kafkasya ülkeleriyle ikili ilişkilerini geliştirmeye çalışmıştır.

Gürcistan, Rusya Federasyonu ile en uzun sınıra sahip Güney Kafkasya cumhuriyetidir. Rusya, stratejik konumu nedeniyle Gürcistan’ı hayati çıkar sahasında görmüş ve Gürcistan’la ilişkilere özel önem vermiştir.

Putin döneminde Rusya Gürcistan ilişkileri telafisi güç hasarlar almıştır. Yeltsin döneminde Tifis yönetimine verilen kısmi tavizlerden vazgeçilmiş ve bu ülke üzerinde her geçen gün artan bir baskı politikası izlenmiştir. Enerji, petrol boru hatları, askeri üsler, vize rejimi, uluslararası terörizm ve ayrılıkçı bölgelerden kaynaklanan politik anlaşmazlıklar iki ülke ilişkilerinde temel gerilim noktaları olmuştur. Bu baskı politikası Güney Osetya’da bir savaşla sonuçlanırken, Rusya’nın bölgesel kazanımlarında bir takım artı ve eksiler ortaya çıkmıştır. Öncelikle Rusya artık kendi arka bahçesindeki kırmızı çizgilerinin aşındırılması konusunda taviz kar davranmayacağını küresel ve bölgesel aktörlere gayet açık bir şekilde göstermiştir. Küresel aktörlere artık kendisi hesaba katılmadan Avrasya’da girişilecek eylemlerin bir faturası olduğu mesajı verilirken, bölgesel aktörlere ise Rusya’ya rağmen bölgesel ölçekte girişilecek oyunların bir bedelinin olduğu açıkça gösterilmiştir. Diğer yandan bölge ülkelerine Rusya’nın çıkarlarının doğrudan veya dolaylı olarak zedelenmesi durumunda askeri güç kullanımına gidileceği gösterilmiştir.

Rusya Güney Osetya müdahalesiyle her ne kadar bölgede en önemli güç olduğunu göstermişse de bu durum, BDT üyeliğinden ayrılan Gürcistan’ın, daha fazla Batı yanlısı ve tamamen Rusya karşıtı bir çizgiye kaymasına neden olmuştur. Ayrıca diğer BDT ülkeleri ise günün birinde kendilerinin de benzer bir durumla karşılaşmaları endişesini taşımaya başlamışlardır. Özellikle bu ülkelerdeki Rusya yanlısı devlet adamlarının siyasi tercihlerini sorgulamaları da mümkündür. Diğer yandan Batılı güçler Gürcistan üzerinde kaybettiklerini diğer bölgeler üzerinde telef etmeye çalışacaklardır.

Putin döneminde Rusya’nın Azerbaycan politikasında radikal bir değişiklik gerçekleşmemiştir. Aslında Rusya Azerbaycan ilişkilerinin mevcut yapısı Haydar Aliyev tarafından oluşturulmuştur. Aliyev denge politikası sürdürerek, bölgede etkin olan aktörler arasındaki güç dengesinden yararlanmaya çalışmıştır. Aliyev iktidarı dış politikada giriştiği eylemlerle bir yandan Batılı ülkelerle ekonomik, politik ve askeri alanlarda ilişkilerini geliştirmeye çalışmakta, diğer yandan Rusya’yı tahrik etmemeye, en azından yatıştırmaya özen göstermektedir. Putin yönetimi ise ekonomik ve kültürel alanlarda işbirliğini genişletmeye çalışmıştır. Ancak halen sürdürülen bu strateji ulusal çıkar endekslidir ve Azerbaycan’ın önümüzdeki dönemde tarafını daha da netleştirmesi mümkündür. Zira yıllara yayılan Dağlık Karabağ sorununun henüz bir çözüme kavuşturulmamış olması ve Batılı güçlerin ekonomik konular dışında Azerbaycan ile kapsamlı stratejik ilişki kurmamaları, uzun vadede Bakü’nün dış politika seçeneklerini zorlamasına neden olabilir.

Moskova’da yaşanan tiyatro baskınından sonra Putin yönetimi Rusya’da yaşayan Kafkasyalılara, özellikle de Azerbaycanlılara, karşı sert tutum takınmaya başlamıştır. Çok sayıda Azerbaycanlı faili meçhul saldırılar sonucunda yaşamını kaybetmiş ya da yaralanmıştır.

Ayrıca, Azerbaycanlıların toplu halde sınır dışı edilmeleri de sıklaşmıştır. Rusya’da Azerilere karşı başlatılan kötü muamelelere karşılık, Aliyev yönetimi üst düzey girişimlerde bulunmuştur. Diğer yandan Putin yönetimi Gürcistan sonrasında bazı komşu BDT ülkelerinden ekonomik nedenlerle Rusya’ya gelen kişilere yönelik bazı hazırlıklara girişmişti.

2003 yılında Irak Savaşı nedeniyle Azerbaycan’ın ABD’ye yaklaşması ihtimali Putin yönetiminin güvenlik dahil olmak üzere bir çok açıdan Azerbaycan ile ilişkilerini geliştirmeye çalışmasına neden olmuştur.

Bu dönemde Dağlık Karabağ sorunuyla ilgili kayda değer bir gelişme yaşanmamıştır. Hatta Minsk Grubu eş başkanları Azerbaycan’ın süreç içerisinde Dağlık Karabağ konusunda taviz vereceğini ummaya başlamışlardır.

Diğer yandan 14 Mart 2008 tarihinde BM Genel Kurulu’na Dağlık Karabağ sorunuyla ilgili bir teklif sunulmuştur. İlgili teklife göre Ermeni güçleri işgal ettiği Azerbaycan topraklarından acilen, tamamen ve önkoşulsuz olarak geri çekilecekti. 39 ülke tasarının lehine oy kullanmış, 100 ülke çekimser kalmış, Fransa, Rusya ve ABD gibi, AGİT-Minsk Grubunda eş başkan olan üç ülkenin de dahil olduğu 10 ülke ise tasarının aleyhinde oy kullanmıştır.

Ermenistan, Rusya’nın Güney Kafkasya’daki kalesidir. Stratejik ittifak niteliği taşıyan ikili ilişkilerin mevcut yapısı, bu durumun uzun süre devam edeceğini göstermektedir. Ermenistan bağımsızlık sonrası dönemde uyguladığı yayılmacı politikaların dolaylı bir sonucu olarak, Moskova’ya birçok sahada bağımlı hale gelmiştir. Putin döneminde iki ülke ilişkileri askeri, siyasi ve ekonomik alanlarda daha da ileri düzeye taşınmıştır. Ancak bu konjoktürel işbirliği Ermenistan’dan çok Rusya’nın çıkarlarına yaramaktadır. Ancak bu durumun günümüzde sınırlı sayıda siyaset ve bilim adamı tarafından sorgulanması da önemli bir gelişmedir. Zira yıllardır doğu ve batısındaki Azerbaycan ve Türkiye gibi iki önemli komşusunun ambargosuna maruz kalan Ermenistan’ın her geçen gün daha da bozulan ekonomik yapısı, uzun vadede yeni arayışlara neden olması mümkündür.

Kısaca Rusya, Ermenistan ile kurduğu stratejik boyutdaki ilişkiler ile şu amaçlara ulaşmak istemektedir: Rusya için stratejik önemi olan bölgedeki gelişmelere müdahale olanağı kazanmak, Güney Kafkasya’daki askeri ve siyasi varlığını korumak, Ermenistan’da konuşlanan Rus askeri üsleri sayesinde Azerbaycan ve Gürcistan’ı kontrol altında tutmak, Hazar havzası enerji kaynaklarının uluslararası piyasalara ulaştırılmasında Güney Kafkasya’dan geçen Bakü-Tifis-Ceyhan ve Bakü-Supsa petrol boru hatlarının mevcut boru hatlarına alternatif konumunu zayıfatmak, Azerbaycan ve Gürcistan’ın, Rusya’yı dışarıda bırakan yeni güvenlik mekanizmalarına üye olmalarını engellemek (NATO), Ermenistan üzerinden bölgede daha etkili siyasi, ekonomik ve askeri politika uygulamak ve bölgedeki etnik sorunları kontrol etmek.

Rusya Savunma Bakanı Sergey İvanov’un “Güney Kafkaslardaki barış ve istikrar adası” olarak nitelendirdiği Ermenistan ile Rusya arasında Yeltsin döneminde başlatılan askeri alanda işbirliği Putin yönetimi tarafından daha da ileri bir boyuta taşınmıştır. Ermenistan’ın Türkiye ve İran sınırlarında Rus muhafız askerleri görev yapmaktadır.

Ermenistan’daki Rus sınır muhafızlarının masraflarının yüzde 70’i Rusya tarafından karşılanmaktadır. Ayrıca Ermeni birlikleri Rus uzmanlar tarafından eğitilmekte ve bine yakın Ermeni askeri Rusya’da eğitim görmektedir. Özellikle Gürcistan’daki Rus üsleri kapandıktan sonra, buradaki askeri mühimmat ve teçhizat Ermenistan’a taşınmış ve Ermenistan’ın Rusya açısından önemi daha da artmıştır. Putin döneminde güvenlik konularını içeren bir dizi anlaşma imzalanmıştır. 14 Eylül 2001 tarihinde Rusya Savunma Bakanı Sergey İvanov ve Ermenistan Savunma Bakanı Serzh Sergsyon arasında, Ermenistan’a Rus askeri danışmanlarının gönderilmesi ve Ermenistan’daki 102. Rus askeri üssünün yeni bir alana taşınması konusunda anlaşmaya varılmıştır. 3 Ekim 2001 tarihinde iki ülke arasında ortak 102. Üssün Rusya tarafından hava savunma sistemi ile donatılması ve ortak savunma tatbikatları yapılmasına dair protokol imzalanmıştır. Ayrıca ise askeri altyapının ortak kullanımı ve istihbarat paylaşımı gibi konularda anlaşma imzalanmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir