Bir kişi karar verirken tek taraflı düşünmesi, bir ideolojik fikir veya bakış açısını koşulsuz desteklemesine önyargı denir.
Amerika’da 14 yaşındaki müslüman Ahmet Muhammed önyargının kurbanı oldu. Evde hazırlayıp okula götürdüğü saati Amerika polisi patlayıcı olarak görüp öğrenciyi kelepçeleyerek gözaltına aldı.
Önyargının ne kadar feci birşey olduğunu anlatan hikayeler;
Uzaklarda bir köyde, kocası, çocuğu doğmadan ölen, tek başına yaşayan hamile bir kadın, kendisine arkadaş olması için dağda yaralı olarak bulduğu bir gelinciği evinde beslemeye başlar.
Gelincik kadının yanından bir an bile ayrılmaz. Her ne kadar evcil bir hayvan olmasa da, oldukça uysallaşır. Bir kaç ay sonra kadının çocuğu doğar. Tek başına tüm zorluklara göğüs germek ve yavrusuna bakmak zorundadır.
Günler geçer ve kadın bir gün bir kaç dakikalığına da olsa evden ayrılmak ve yavrusunu evde bırakmak zorunda kalır… Gelincikle bebek evde yalnız kalmış. Aradan biraz zaman geçer ve anne eve gelir. Gelinciği ve kanlı ağzını görür. Anne çıldırmışçasına gelinciğe saldırır ve oracıkta öldürür hayvanı. Tam o sırada içerdeki odadan bir bebek sesi duyulur. Anne odaya yönelir ve odada beşiğin içindeki bebeği ve bebeğin yanında duran parçalanmış bir yılanı görür. Gelincik, yılanı parçaladığı için ağzında kan olduğunu anne önyargı yüzünden anlayamamıştır.
Önyargıyı Bilmeyen adam:
Bir köyde çok fakir yaşlı bir adam varmış ama Kral bile onu atı yüzünden kıskanırmış. Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, Kral at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış.
İhtiyar; bu at, sadece bir at değil benim için, bir dost, insan dostunu hiç satar mı? dermiş hep. Bir sabah kalkmışlar ki, at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanıp: Seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın var demişler.
İhtiyar; karar vermek için acele etmeyin, sadece at kayıp deyin çünkü gerçek bu, ondan sonrasıi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı, bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu henüz bir başlangıç arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.
İhtiyarın bu açıklamalarına köylüler kahkahalarla gülmüşler ama aradan 15 gün geçmeden, at bir gece ansızın geri dönmüş.
Meğer çalınmamış, kendi kendine dağlara gitmiş, dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş. Bunu gören köylüler toplanıp ihtiyardan özür dilemişler. Babalık, sen haklı çıktın atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için, şimdi bir at sürün var demişler.
İhtiyar ise; karar vermek için gene acele ediyorsunuz, sadece atın geri döndüğünü söyleyin, bilinen gerçek sadece bu ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç demiş.
Köylüler bu kez ihtiyarla dalga geçmemişler ama içlerinden bu herif sahiden gerzek diye geçirmeye başlamış.
Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini sağlayan tek çocuk uzun süre yatakta kalacakmış.
Köylüler ihtiyara: Bir kez daha haklı çıktın, bu atlar yüzünden tek oğlun bacağını uzun süre kullanamayacak oysa sana bakacak başkası da yok, şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın demiş.
İhtiyar: Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz diye cevap vermiş. O kadar acele etmeyin, oğlum bacağını kırdı, gerçek bu, ötesi sizin verdiğiniz karar ama ne kadar doğru. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez.
Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almış. Köyü matem sarmış çünkü savaşın kazanılmasına imkan yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya esir düşüp köle diye satılacağını herkes biliyormuş.
Köylüler, gene ihtiyara gelmişler: Gene haklı olduğun kanıtlandı demişler. Oğlunun bacağı kırık, ama hiç değilse yanında oysa bizimkiler belki asla köye dönemeyecekler, oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer diyerek köylüler ihtiyara dert yanmış.
İhtiyar; Siz erken karar vermeye devam edin demiş, oysa ne olacağını kimseler bilemez, bilinen bir tek gerçek var benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor. Acele karar vermeyin. O zaman sizin de herkesten farkınız kalmaz.
Hayatın küçük bir parçasına bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar aklın durması halidir. Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar. Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz demiş.
İnsanlardaki önyargıyı parçalamak benim atomu parçalamamdan çok daha zor -Einstein