Fizyoloji Profesörü Diamond Salgın İçin Kullanılan Mikropların Nasıl Bir Kitle İmha Silahı Olduğunu Anlatıyor
Fizyoloji Profesörü Amerikalı bilim adamı Jared Diamond, Tüfek, Mikrop ve Çelik kitabıyla mikroplar, tüfekler ve çelikle insanların nasıl köleleştirildiğini yok edildiğini, bilinen ilk imparatorlukların ve yazı sistemlerinin, Fırat ve Dicle Vadilerini içine alan Yukarı Mezopotamya ile Mısır daki Nil Vadisinde ortaya çıktığını, bilinen ilk çift sıralı buğday tarımının MÖ 8500 dolaylarında Yukarı Mezopotamya’da yapıldığını ve buğdayın Yukarı Mezopotamya da evcilleştirilmesi gibi tarımın başlamasından yazının bulunuşuna, dinlerin ortaya çıkışından imparatorlukların kuruluşuna, tarihin seyrini belirleyen pek çok önemli adımı ayrıntısıyla inceleyerek geleceğe ışık tutmuş.
Kitabı yıllar önce okuyan Bill Gates şu yorumda bulunmuştu: “Büyüleyici… İnsanlık tarihini anlamak için bir temel oluşturuyor”
Jared Diamond’un mikrop araştırmalarının özeti şöyle;
Mikroplar bir kitle imha silahıdır. 16. yüzyılda bulaşıcı hastalıkların yayılmasına karşı bir önlem yoktu.
Avrupa kökenli insanlar, o zamandan bu yana aynı şekilde, askeri güç, ölümcül mikroplar ve gelişmiş teknolojiden oluşan bir bileşim ile dünyaya hakim oldular.
Tarihte mikropların oynadığı rolü gösteren en korkunç örnekler, Kolomb’un 1492 yolculuğuyla başlayan Amerika kıtalarının işgaliyle başladı. İspanyolların kurbanı olan Amerika kıtası yerlilerinin sayısı çoktu ama İspanyolların öldürücü mikroplarından ölenlerin sayısı çok daha fazlaydı. Çiçek hastalığının yol açtığı deri yaraları doğrudan ya da dolaylı temas yoluyla mikrop yayarlar (bazen de, Amerikalı beyazların daha önce çiçek hastalarının kullandıkları battaniyeleri yerlilere armağan olarak gönderdikleri gibi, dolaylı olarak yayarlar).
İnsanlık tarihinde öldürücü mikropların oynadığı önemli rolü çok iyi gösteren olay Yeni Dünya’nın Avrupalılarca işgal edilişi ve nüfusunun azalışı olayıdır. İşgalci Avrupalıların tüfekleri ve kılıçlarıyla savaş alanlarında ölen Amerika yerlilerinden çok daha fazlası Avrasya mikropları yüzünden öldü.
Örneğin, 1519’da Cortes yanında 600 İspanyol’la birlikte, nüfusu milyonları bulan, askeri bakımdan son derece üstün Az-tek İmparatorluğunu ele geçirmek üzere Meksika kıyısına çıktı. Aztekler inatla sokak sokak savaştılar ancak İspanyollar, İspanyol Kübasından gelen mikroplu bir köleyle 1520’de Meksika’ya ulaşan çiçek hastalığıyla galip geldi. Salgın hale gelen bu hastalığın sonucunda Azteklerin neredeyse yarısı öldü, İmparatorlarıda ölenlerin arasındaydı. 20 milyon nüfusu olan Meksika’nın 1618’de nüfusu 1,6 milyona kadar düşmüştü.
Aynı şeyler, 1531’de nüfusu milyonları bulan İnka İmparatorluğu’nu ele geçirmek üzere 168 kişiyle Peru kıyılarına ayak basan Pizarro işgalinde yaşandı. 1526’da bu topraklara gelen çiçek hastalığı, İnka nüfusunun büyük bölümünü öldürmüştü, ölenlerin arasında hem imparator hem de onun yerine atanan halefi vardı.
Mikroplar neden bu kadar tek taraflıydı yani neden İspanyollar hastalıklarını İnkalara bulaştırdılar ama tersi olmadı?
Çünkü Pizarro Domuz çobanıydı. Hayvanlarla yakın temas içinde mikroplarını soluyarak, sütlerindeki mikropları içerek büyümüştü. Bu tür hayvanlarla yaşadıkları için ölümcül olan mikroplar evrimleşmişti. Mesela bizdeki grip domuzlarda bulunan ve tavuklar, ördekler aracılığıyla yayılan bir hastalıktan evrimleşti. Kızamığı ineklerden, Çiçek hastalığını evcil hayvanlardan edindik. Salgınlar Avrupalıları dirençli hale getirdi. İnsanlar çiçek hastalığı gibi hastalıklara karşı bağışıklık kazandı. Bu İnkaların asla sahip olamadığı bir korumaydı.
Çiçek hastalığı, işgal edilen yerlere götürüldüğünde oralardaki hiç kimse daha önce böyle bir hastalıkla karşılaşmadığı için, doğal bağışıklıkları olmadığı için etkilenenlerin sayısı çok daha fazla oldu. Avrasyalıların evcil hayvanlarla içli dışlılığı sonucunda evrimleşmiş mikroplar olmasaydı, Amerika kıtalarındaki ve dünyanın başka yerlerindeki onca yerel nüfus yok edilemezdi.
Amerika kıtasındaki büyük memeli hayvanların büyük çoğunluğu 13 bin yıl önce Buzul Çağı’nın sonunda yok olmuştu. Avrasya’da çok sayıda hayvan olmasına karşın Amerika kıtalarında sadece 5 tür hayvan vardı. Amerika kıtasının her yerinde bulunan köpekler dışında Meksika ile ABD’nin doğusunda hindi, Andlar’da lama ve kobay, Güney Amerika’da berberistan ördeği bulunuyordu. Avrasya’da insanlar hayvanlarla büyük sürüler halinde iç içe yaşarken, Amerika kıtasındaki büyük sürü olarak yaşamayan hayvanlar insanlardan uzakta yaşıyordu.
Örneğin Lamalardan insanlara geçen bir hastalık yoktur. İnsanlara yakın yaşamayan, büyük sürüler halinde tutulmayan lamaların sütlerini insanlar içmez ama Yeni Gine’nin yüksek bölgelerinde genellikle insan anneler domuzun yavrularını emzirir ve çiftçilik yapan köylüler hem domuzlara hem ineklere kulübelerinde bakarlar.
İlk Avrupalı işgalciler 1778’de Sidney’e geldikten sonraki bir yıl içinde salgın hastalıklardan ölen yerlilerin cesetleri alışılmış görüntülerdendi. Kayıtlara göre başlıca ölüm nedenleri çiçek, grip, kızamık, tifo, tifüs, suçiçeği, boğmaca, verem ve frengiydi.
Beyaz İngiliz sömürgeciler her şeyi Avustralya dışından getirdi. Hayvan varlığı, bütün tarım bitkileri, metal işleme bilgisi, buharlı makineler, tüfekler, alfabe, siyasal kurumlar ve mikroplar.
Çiftlik hayvanlarının dünya üzerindeki dağılımı farklıydı. Lama dışındaki büyük çiftlik hayvanlarının tümünün anavatanı Avrasya ve Kuzey Afrika’ydı. Hiçbiri Kuzey Amerika’da, Sahraaltı Afrika’da ya da Avustralya’da evcilleştirilmemişti. En kötü bulaşıcı hastalıkların anavatanı Avrasya ve Kuzey Afrika’ydı ve ölümcül etkileri olacak şekilde dünyaya yayılmıştı.
Grip hastalığının Çin’de ortaya çıkmış olma olasılığı daha yüksektir çünkü (grip mikrobunu insanlara geçirmiş olan) domuzlar Çin’de çok erken bir tarihte evcilleştirilmiş ve çok önemli duruma gelmiştir.
Bu bilgiler ışığında hazırlanan belgesel: