Ekonomi ve Finans Alanında Devletlere Neler Yıkıcı Sonuçlar Doğurmuştur

Richard A. Werner (Bankacılık, Finans ve Sürdürülebilir Kalkınma Merkezi, Southampton İşletme Okulu, Southampton Üniversitesi) Ekonomide yaşanan olumsuzluklara karşı şu görüş ve önerilere sahip: Bugün baskın olan klasik ve neo-klasik iktisat, tümdengelim yöntemini kullanır. Tümdengelim yöntemi, daha önceden belirlenmiş istenen sonuçları elde etmek ve tercih edilen politika önerilerini desteklemek için ortaya atılan varsayım ve aksiyomlara dayanır. Manipülasyonlar için eşsiz biçimde uygundur. Tümdengelim yönteminin, bilimsel görünüm veren ve sadece önceden belirlenmiş bir düşünceyi sunan argümanlar oluşturmak için uygun olduğu söylenebilir.

Ekonomi ve finans araştırmalarındaki ilerlemenin, araştırmacıların en azından 19.yüzyıldan itibaren ekonomistler tarafından türetilmiş doğru anlayışlar üzerine inşa edilmesi gerekir (örneğin Macleod, 1856). Bankaların fonksiyonlarının ne olduğuna dair, bu ve Werner’in çalışmaları, 20.yüzyılda bu konuda yapılan ekonomi ve finans araştırmalarının başarısız olduğunu ortaya çıkarmıştır.

Bugün yanıltıcı, tutarsız ve yanlış kısmi rezerv teorisi ile baskın ama tamamen mantıksız ve yanlış finansal aracılık teorisi bu alanda ki çalışmaların geçtiğimiz yüzyılda ilerlemediğini tersine gerilediğini göstermektedir.

Bu ve Werner yazılarında belirtilen kısmi rezerv ve finansal aracılık teorileri analizi, karartma girişimleri yapıldığına, yazarların bazen sanki isteyerek kitleleri yanılttıklarına ve onları bankaların kredileri genişletmek için para oluşturduklarını gösteren önemli bakış açısından uzak tutmaya çalıştıklarına dair işaretleri göstermiştir.

Bankaların kredi oluşturması gibi önemli görüşler, bir yüzyıl boyunca, gündemden ve hatta ekonomistlerin bilgilerinden düşürüldüğü için, bugün ekonomi ve finans alanında devletlere yıkıcı sonuçlar doğurmuştur. Sonuç olarak, kamunun para anlayışı da bozulmuştur. Bugün, halkın büyük çoğunluğu, para arzının bankalar tarafından oluşturulduğunun, bankaların var olan parayı ödünç olarak vermek değil her kredi vermede yeni para oluşturduğunun farkında değildir.

Öğrencileri gerçeklerden daha da uzağa yönlendiren kısmi rezerv ve finansal aracılık teorilerinin, anlatımda art arda getirilmesinin kasıtlı olarak yapılıp yapılmadığı sorusu daha çok araştırma gerektirmektedir. Bu tür araştırmalar, özellikle uluslararası alanda faaliyet gösteren bankalar, merkez bankaları ve özel düşünce kuruluşları tarafından finanse edilen akademik söylemlerle ilgili tarafların rolüne odaklanmalıdır. Örneğin, bankaların kredi oluşturması konusu son yarım yüzyılda dünya merkez bankalarının binlerce araştırmacısı için korkutucu bir şekilde sanal bir tabu olmuştur. Cheng ve Werner göstermiştir ki 2008’e kadar olan son 20 yılda 5 büyük merkez bankacılığı (Federal Reserve Board Washington, Federal Reserve Bank of New York, Bank of Japan, European Central Bank, Bank of England) araştırma çıktıları ile üretilen ve online olarak ulaşılabilen 3882 araştırma makalesi arasından sadece 19 tanesi kredi oluşturma kelimelerini içermektedir.

Bunlardan sadece 3 tanesinin bankaların para ve kredi oluşturması ifadelerini doğru anlamlarıyla kullandığı görülmüştür. Öte yandan, bankaların kredi oluşturmasının öneminin farkında olan deneyimli merkez bankacıları ise ancak görevden ayrıldıktan sonra bu konu hakkında konuşmuşlardır.

Konuyla ilgili en fazla uzman çalıştırması beklenen merkez bankaları, bırakın konuyu formülize edip, aydınlığa kavuşturup kullanışlı politika önerilerinde bulunmayı, tek başına bu konuyu bile araştırmada neden başarısız oldular? Eski bir merkez bankacı, merkez bankalarının kasti olarak yayınladıkları araştırmaları kontrol etmek ve şekillendirmek için bilgi yönetimi ile meşgul olduklarını belirtiyor.

Üst düzey personel kamuoyuna dağıtılmadan önce, merkez bankası araştırmacıları tarafından yazılan makalelerin konularını onaylar, kontrol eder, değiştirir ve sansürler. Bu süreçte tehlikeli gerçekler elenirken, merkez bankası için yararlı olanlar aynen kalır. Diğer bir deyişle, merkez bankalarının yayınları yanlı kabul edilmelidir. Bu durumlar düşünüldüğünde, merkez bankalarının gerçek hedeflerinin doğru olup olmadığı ve yayınladıkları araştırmaların yararlı olup olmadığı merak konusudur.

Örneğin İsveç Merkez Bankası, seçilen ekonomistlere önemli meblağlarda para vererek sahte bir Nobel Ödülü oluşturdu ve bu ödül Alfred Nobel’in onuruna ekonomi bilimlerinde RiksBank (İsveç Merkez Bankası) ödülü olarak adlandırıldı. Ödül alanların hiçbiri bankacılık kredi oluşturma teorisini desteklemez. Ancak gazeteciler, bu ödülle ilgili yazılarında kısaca Nobel Ödülü demektedirler. Bu ödülün de Nobel Vakfına dahil edilmesi için lobi yapan İsveç merkez bankası için, bu tür ifadeler ne bir sürpriz ne de istenmeyen bir şeydir. Bankanın verdiği bu ödül sayesinde, genellikle tümdengelim metodolojisine dayalı ve ekonominin belli bir dalı uluslararası önemli bir ivme kazandı. Çok dikkat çekicidir ki, halkı bankaların para oluşturduğu gerçeğinden uzak tutmaya çalışan bir kısım yazarlar, İsveç Merkez Bankasının verdiği bu ödüle layık görülmüşlerdir (Samuelson, Tobin ve Krugman dahil).

Bu arada araştırmacı gazeteciler, ekonominin önde gelen dergilerinin ve özellikle de parasal iktisat dergilerinin yayın kurullarının merkez bankası eski veya mevcut çalışanları özellikle Amerikan merkez bankası ya da danışmanları tarafından oluşturulduğuna dikkat çekmişlerdir.

Bankaların kredi oluşturma teorisi baskın olduğu zamanlarda, onun savunucuları ekonomik büyüme ile bankaların kredi oluşturmalarının birbiri ile ilişkili olduğuna ve farklı işlem türleri için kredinin ekonomi üzerinde genişleyen bir etkiye sahip olduğuna dikkat çektiler. Onlar böylece, doğrudan banka kredisini hedefleyen banka düzenlemelerini hem miktar hem kalite (banka kredisi ile finanse edilen işlem türü) açısından desteklediler, bu sayede ekonomik açıdan arzu edilen banka kredileri teşvik edildi ve ekonomik açıdan zararlı görülen krediler yasaklandı veya nicel olarak kısıtlandı. Bir yanda ayrıştırılmış banka kredilerinin yaratılması ile diğer yanda nominal GSYİH büyümesi, reel GSYH büyümesi ve varlık fiyatları arasındaki ilişki, kredi yönünü çizmeye hizmet eden Kredi Miktar Teorisi ile belirlenmiştir.

Nominal GSYİH’ya katkıda bulunmayan işlemler için kredileri kısıtlamak rehber olarak kullanılabilir: örneğin finansal işlemler için oluşturulan krediler, varlık büyüme-daralma çevrimlerinde ve bankacılık sistemlerinde istikrarsızlık yaratır. 20.yüzyılın ikinci yarısında rezerv gereksinimleri, sermaye yeterliliği veya faiz oranı hedeflemesi kullanılmazdan önce, merkez bankaları doğrudan banka kredisi kontrolüne daha fazla odaklanmıştı. Bu politikaya 1912 yılında Reichsbank öncülük etti ancak birçok merkez bankası 1920 ile 1960 arasında bu politikaları denedi. Kredi rehberliğinin, hedeflenen kredi büyümesine ve sektörel dağılımına ulaşmada iyi bir sicili vardır . Bu politika, özellikle kriz sonrası para politikası döneminde uygundur.

Bankaların yoktan para ve kredi oluşturma gerçeği eğer üretkenlik için kullanılırsa enflasyonist olmayan büyüme sağlanabilir ve bu gelişmekte olan ekonomiler için oldukça önemlidir. Genellikle iç büyümeyi teşvik amacıyla yurt dışından borçlanma mantıklı değildir: yabancı para ekonomiye girmez ve ülke döviz borcu sarmalı tuzağına düşmüş olur. Aslında yabancı bankalar, sadece yoktan para üreterek borç verdikleri için, gelişmekte olan ülkelerin kendi yerel bankaları da aynı şeyi yapabilirler. Bu durum ayrıca, batan bankaları kim kurtarmalıdır? sorusuna verilecek cevabı da içerir; sorumluluğu vergi mükelleflerinden merkez bankasına kaydırır.

20.yüzyılda ekonominin başat konularından biri olan bankaların rolü konusunda neden hiçbir ilerleme olmadığı sorusu hala önemli ve rahatsız edicidir. Çıkar çatışmaları tezi ve kazanılmış hakların kurguda (özellikle merkez bankaları ve büyük bankalardan kaynaklanan) var olması konusu tartışılmış ve daha fazla araştırma yapılması gereği ortaya konulmuştur.

Eğer kurumsal gerçeklere dayalı değilse, finansal sektörün ekonomik teorilerini inşa etmek çok mantıklı değildir. Hem araştırma hem de ekonomi eğitiminde, ekonomide muhasebe ve hukukun rolü artmalıdır. Bu, milli gelir hesaplamanın rolünü ve bankalardaki kayıtlarla mutabık fon bilgi akışını içerir. Bunlar sadece, ekonomik sistem için merkezi uzlaştırma bürosu yani bir çeşit takas veya kayıt tutma merkezi değil, aynı zamanda para arzının oluşturucuları ve dağıtıcılarıdır. Teorilerde ve ders kitaplarında, deneysel(sayısal) banka gerçekliğinin de mutlaka yansıtılması, finans ve ekonomi için yeni normal durum haline gelmelidir.

Son olarak, Werner’de raporlanmış sonuçların onaylanması, bankaların rolü özelde merkez bankası ve genelde tüm para sistemi üzerinde, yeni bir disiplinler arası, sağlam, tümevarım kökenli bilimsel bir ekonomi disiplini üretmek için yapılan çağrıyı güçlendirmektedir. Birçok yazar bankalar ve banka dışı finansal kurumlar arasındaki ayrımı sürekli bulanık olarak takdim ederken, Werner bankaların nasıl havadan para oluşturduğunu ve banka dışı kurumların bunu yapamadığını net olarak göstermiştir. Ekonomi ve finansta, deneysel(sayısal) gerçekliği görmezden gelerek, ekonomi biliminin kendi başına devam ederek başka bir kayıp yüzyıl yaşatmasına müsaade etmemek için siyaset, hukuk, muhasebe, yönetim, yöneylem araştırması, bilgi teknolojileri, mühendislik ve sistem araştırmacılarına disiplinler arası çalışma çağrısı yapılır.

Kaynak:
metegundogan.com/ekonomide-kayip-bir-yuzyil-bankacilik-ile-ilgili-uc-teori-ve-kesin-kanitlari/

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir