Çanakkale Deniz Zaferi Hakkında Bilgi Günümüze Işık Tutuyor

Çanakkale Deniz Zaferi Hakkında Bilgi Günümüze Işık Tutuyor

Geniş coğrafyasında sahip olduğu kaynaklarıyla Osmanlı Devleti, sömürgecilerin iştahını kabartan hedef ülkelerden biriydi.

Deniz gücü konusunda başı çeken İngiltere, güneş batmayan imparatorluk kurmuştur. Benzer şekilde, Rusya, Fransa, İtalya ve Almanya’yla beraber diğer devletler de İngiltere gibi davranarak sömürge yarışına girmeye ve güçleri nispetinde sömürge toprağı elde etmeye çalışmışlardır.

Türkler için en önemli cephelerinden biri, hiç şüphesiz ki Çanakkale Cephesi’dir. Gelibolu ve Biga Yarımadası, Türk milletinin geleceğine yön vermiş; dünya tarihi açısından da önemli değişim ve dönüşümlere yol açmıştır.

2 Ağustos 1914’te Almanya ile gizli ittifak yapıldı. İngiltere, Çanakkale üzerinden ilk taciz ateşini Kasım 1914 tarihinde açmış; bunu 19, 25 ve 26 Şubat 1915 ile 1-17 Mart 1915 tarihlerindeki saldırılar takip etmiştir. Müttefikler 18 Mart 1915 günü güçlü armadalarıyla boğaza yüklenmişlerdir. İtilaf donanmasının teknolojik ve silah üstünlüğüne karşılık sadece iki uçakla gerçekleştirilen hava keşif raporlarına bağlı olarak Türk topçusunun gerçekleştirdiği isabetli atışlar ve Nusret’in döktüğü mayınlar 18 Mart’ta işe yaramış, müttefik donanmasının en büyük gemileri batırıldıktan sonra Çanakkale geçilememiştir.

Türkiye jeopolitik konumu sebebiyle dünyanın en büyük kara parçasının, dünya adasının merkez bölgesindedir. Güç dengeleri Afrika ve Asya’nın başka bir yerinde de teşekkül etse dahi, bugün de Türkiye coğrafyası değerini koruyacak bir konumdadır.

Osmanlı toprakları, Avrupalıların yayılmacı politikalarına karşı durabilmek için uzun yıllar bu mücadelenin adeta merkezinde yer almıştır. Osmanlı Devleti askeri bakımdan zayıf olması ve Avrupa kıtasına yakın olması gibi sebeplerle gelişmiş devletlerin hedefi haline gelmiştir. Ancak Osmanlı devlet adamları, her ne kadar Afrika ve benzeri sömürgeler gibi devlet hükümranlığını işgalcilerin emrine vermemişse de, Avrupalı sömürgeci devletlerin ekonomik çıkarlarına ters düşmeyen siyaset izlemek zorunda kalmıştır. Bu siyasetin nüansları çerçevesinde de zaman zaman Avrupa’nın sömürgeci devletleriyle karşı karşıya gelmiştir. Bu durum da, Osmanlı’nın tüm toprakları olduğu gibi, başkent İstanbul’da işgal tehdidiyle karşı karşıya gelmiştir. Deniz yoluyla yapılan bu saldırılarda ilk hedef Akdeniz’den gelen saldırılarda Çanakkale Boğazı, Rusya’nın tehditleri de İstanbul Boğazı yoluyla olmuştur. Dolayısıyla her iki Boğazın savunması da hayatı öneme sahip olmuştur.

Osmanlı ve Boğazlar üzerine özellikle Rus baskısı askeri ve siyasi bakımdan artmıştır. Osmanlı Devleti’nin yıkılacağı beklentisiyle davranan Avrupalı devletler, boğazları hangi statüde ya da devlette kalacağı konusu büyük devletlerin problemi olarak uluslararası toplantıların adeta ana gündemini meydana getirmiştir. Osmanlı Devleti’nin Almanya’ya yaklaşmasıyla beraber de boğazlar üzerinde Fransa destekli İngiliz ve Rus baskısı artmıştır.

Bismarc politikalarını terk eden Almanya ise diğer büyük devletler gibi Rusya’nın İstanbul ve Boğazlar’a yerleşmesini ve dolayısıyla da bu amaca doğru ilerlemesini ve bu yolda başarılar elde etmesine karşıydı. Özellikle Bağdat Demir Yolu imtiyazını aldıktan sonra Alman limanlarının Basra’ya bağlanmasına Rusya’da sıcak bakmıyordu. Güçlü bir Almanya’nın Rusya’nın istediği boğazları demir yoluyla ortadan ikiye bölerek İstanbul’dan geçmesi kabul edilebilir bir durum değildi. Üstelik bu demir yolunun yapılmasıyla ikinci bir Alman Devleti olan Avusturya ile Almanya’nın bağları güçlenecek ve Almanya’nın Balkanlar’a nüfuzunu artıracaktı. Ne var ki Rusya’nın Boğazlar ve İstanbul’a karşı iştahını bilen Almanya, Rusya’ya karşı Boğazlar ve İstanbul’u yem olarak kullanmak istemiştir.

Bu yüzden Osmanlı Devleti, hiçbir büyük devletin tam destek vermediği bir ülke haline gelmiştir. İngiltere devletinin düşüncesine göre, Osmanlı topraklarını paylaşılacaktır. İstanbul ve Boğazlar Rusların eline geçerse Rusya’dan almak imkânsız görünmektedir. Rusya her ne kadar İngiltere ve Fransa’nın dostu ve müttefiki olsa da güçlü bir Rus donanmasının Akdeniz’de bulunması ve icabında Hint ve Çin yollarını tehdit edebilecek durumda olması işlerine gelmemektedir.

Boğazların ve İstanbul’un Türklerde kalmayacağını düşünen İngilizler, buraları Ruslara kaptırmamanın planlarını yapmışlardı. Buna karşın, Rusya da İstanbul ve Boğazlara hâkim olmak istemiştir.

Çanakkale ve İstanbul Boğazları’nın savunmasına her zaman önem verilmiştir. Özellikle Çanakkale Boğazı Akdeniz’den gelecek saldırıları göğüsleyeceği için burada yapılan savunma tedbirleri itina ile uygulanmıştır. Denizlerde büyük güce sahip olan hemen hemen her devlet, Osmanlı Devleti’yle giriştiği bir savaşta Çanakkale Boğazı’nı gücü oranında zorlamıştır.

Yakın çağlarda silah sanayinin gemi teknolojisine aktarımıyla beraber güçlü donanmalara karşı güçlü savunma kaçınılmaz olmuştur.

Avrupa’daki güç dengesi her geçen gün Osmanlı aleyhine işlemeye başlamıştır. Bu açığı kapatmak ve özellikle dönemin başkenti İstanbul’un güvenliğini sağlamak için Çanakkale Boğazı’nın savunulmasına özellikle önem verilmiştir. Aynı şekilde Rus tehdidine karşı da İstanbul Boğazı’nın tahkim edilmesine büyük önem verilmiştir. Osmanlı devlet adamları, Avrupa’da boğaz savunması ile ilgili yeni teknolojiyi almaya çalışmışlardır. Bu amaçla yeni istihkâmlar yapılması, büyük çaplı topları boğazda tespit etmeleri, yabancı uzmanlardan faydalanılarak yeni gelişmeleri takip etmeleri Çanakkale Boğazı’na verilen önemi göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Aynı şekilde devletin ekonomik zorluklarına rağmen Avrupa’daki gelişmelere paralel olarak mayın teknolojisinin Çanakkale ve İstanbul Boğazları’nda denenmesi de konuya verilen önemi göstermesi bakımından kayda değerdir.

Osmanlı Devleti, sadece kendi uzmanlarından değil, konuyla ilgili Avrupa devletlerinden de destek almıştır. Bu amaçla Boğazın haritaları çizdirilmiş, savunma konusunda uzman kişiler getirtilmiş, hatta silah tüccarlarıyla bağlantı kurularak silah temini yoluna gidilmiştir.

Avrupalı silah tüccarlarının da konuya ilgi duyduğu gözlenmektedir. Zaman zaman padişaha kadar ulaşarak silah satma arzularını bildirdikleri gibi, Osmanlı politikalarına da yön vermeye çalışmışlardır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir