Müslümanlar Yoğun Psikolojik Baskılarla Zorla Terörün İçine Çekilmekte

Müslümanlar Yoğun Psikolojik Baskılarla Zorla Terörün İçine Çekilmekte

Küresel terörizm insandan ve sistemden kopuk değildir, bizzat bu sistemin bir ürünü olarak karşımızda durmaktadır. Üstelik bu olgu yaşadığımız dünyada kendine kalıcı bir yer edinmiş ve birçok fonksiyonu icra etmekle vazifelendirilmiştir.

Yaşadığımız dünyada terörizm birçok kimseye bir savaş aracı olarak hizmet etmektedir. Bu hizmetten bireyler, gruplar, devletler, istihbarat servisleri yararlanmaktadır. İslam dini ise, hiçbir şart altında özünde fitne, kaos ve şiddeti barındıran, masum sivil üzerinden tarzı siyaset icra etmeye izin vermemiş, meşru kılmamıştır. Bilindiği üzere din, yapılan eyleme meşruluk verme işlevine de sahiptir.

Yapılan bir dini olmayan eylem, din kisvesi altında sunulabilir. Örneğin, devir ekonomiyi veya ideolojiyi popüler kılsaydı terör örgütlerinin birçoğu bu görünümde ortaya çıkacaktı.

Çıkarlarına hizmet ettiği sürece din her kesimin istismarına açıktır. Bugün de doğru veya yanlış olsun, ılımlı İslam ile radikal İslam’ın önünü kesmeyi amaçlamak da dini din ile istismar etmektir. Bu çerçevede İslam dininin herhangi bir biçimde terörün kamufle aracı olarak kullanılması ve terörist bir grubun sırf Müslüman diye desteklenmesi ciddi bir hatadır.

Bunun dışında, Batı dünyasının bu tür bahanelerle İslam’a saldırması daha büyük bir yanlıştır. Yani terörist bir grubu bahane ederek tüm Müslümanların batıya düşman olduğunu, terörist olduğunu, insan haklarına riayet etmediğini, çoluk çocuk katlettiğini söylemeleri halinde asıl amaç terörü lanetlemek değil, İslam dinini karalamak olmaktadır. Ayrıca bu saldırıları yapanlara ve bu yakıştırtmaları yapanlara, kastettiğiniz hangi İslam ve kimin İslamı? diye sormak gerekir.

Terör bugün kutsal olanı sadece bir paravan olarak kullanmaktadır. Aynı şekilde bunu dine karşı saldırıda ve karalamada malzeme olarak kullananlarda dine aynı şekilde davranmaktadırlar. Bu davranış şekilleri tezimizde görüldüğü üzere islamophobia veya din düşmanlığından kaynaklanan davranışlardır. Bunun için bizce bu iki taraf veya bu iki anlayış arasında herhangi bir fark yoktur. Biri dini, yaptığı şiddete alet etmekte, diğer ise bunu fırsat bilip o dini ve o dine inananları karalamakta, aşağılamakta, psikolojik baskı yapmakta hatta şiddet uygulamaktadırlar. Bu çerçevede terörist bir grup sırf Müslüman veya sırf Hıristiyan diye o dini tümden hiçe sayıp kötülemenin bir manası yoktur. Unutulmamalıdır ki her iki durumdan da rant sağlayan ve fayda görenler bu durumunun devam etmesini sağlayacaklardır.

Bu çerçevede terör olgusu, tarih anlayışından yoksun dinsel ve siyasal soyutlamalarla, genelleyici veya indirgemeci efsanelerle ilişkilendirildiği zaman yanlış değerlendirmelere yol açacaktır. 11 Eylül gibi büyük eylemlere girişenler, üstelik bunu da çok küçük bir grup üstlenildiği ve bu insanlar gerçekten hakları olmadığı halde bir davanın temsilcisi olduklarını iddia ettikleri zaman, masum insanların topluca katledilmesini hiç bir dava, hiç bir tanrı ve hiçbir soyut fikir haklı gösterilemez. Kaldı ki, Müslümanlarda kendi aralarında bir sürü kavgaya tutuştuklarından görüleceği üzere, tek bir İslam yoktur (Türk-Arap Müslümanlığı gibi, Mezhep, Tarikat, Cemaat hatta siyasi görüş ayrılıkları gibi). Nasıl bir sürü Amerika varsa, aynı şekilde çok sayıda İslam vardır. Bu çeşitlilik, bazı yandaşları umutsuzca etraflarına sınırlar çizmeye çalışsalar ve kendi inançlarını tek bir çizgide göstermeye çalışsalar bile bütün gelenekler, diller ya da uluslar içinde geçerlidir.

Küreselleşme sürecinde İslam’a ve Müslümanlara karşı içeride ve dışarıda adeta modern bir cadı avı başlatılmıştır. Bu av geçmişten daha boş dayanaklara dayanmakta, daha fazla şiddet içererek bu kez dünya sathında kendini göstermektedir. Zaten amaç üzüm yemek değil bağcıyı dövmek olunca binbir türlü bahane üretilebilir.

Bu durum kimi Müslümanlarca şiddetli tepkiye sebep olmaktadır. Kimileri eğitim seferberliği ile karşılık vererek, kimi hoşgörü ve sükûnet çağrısı yapmarak, kimi İslam’da bu tür şeylerin olmadığı ve İslam’ın imajını düzeltmeye çalışmak gibi farklı türden tepkiler vermektedirler. Her nasıl tepki verilirse verilsin ama özellikle de şiddet yüklü bir tepki verildiği vakit, bu Batı tarafından, İslam’ın terör dini Müslümanların da terörist olduklarını kanıtlamak için kullanılır. Her halükarda onlar Müslüman’ı potansiyel terörist olarak görmekten vazgeçmeyeceklerdir. Her durumda da ister içerden ister dışardan kaynaklansın, Müslüman kişi yoğun psikolojik baskılarla zorla terörün içine çekilmektedir. Bunu böyle bilen kimi Müslümanlar ise “zaten öyle biliyorlar o halde öyle olalım” demektedirler. Batı ise bu durumun sonucunda tepkisini ortaya koyan Müslüman’a karşı, “bakın dememiş miydik, bütün bunlar terörist diye” demek için fırsatı hiç kaçırmamaktadırlar. Bütün bunlara rağmen, terörizmin İslam’ın özüne terstir ve terör davranışı meşru sayılmamaktadır.

Bu tür fiilleri Müslüman aleminin hepsine genellediğimiz zaman, bu fiilleri icra edenlerin azınlıkta kalacağı görülecektir. Yine bundan dolayı tüm İslam alemini ve İslam dinini sorumlu tutmak gibi genelleme yapılması ise açık bir islamophobia davranışıdır.

Esasen küreselleşme sürecinde asıl tehlikeli olan şey, terörün dinin içine itilmesi yönünde gelişen anlayışlardır. Böylelikle dine ve dindarlara en büyük kötülük yapılmaktadır. Küreselleşme sürecinde en önemli kavramlarından biri haline gelmiş olan terörle mücadele esasen dinsel terörle mücadele şeklinde cereyan etmektedir. Bu fırsatı kaçırmak istemeyen İslam ve Müslüman düşmanları ise İslam ve Müslüman alemi ile mücadele etmektedir.

Terörizmi şiddet ve baskıyla uygulayarak ezeceğini düşünenler genelde yanılmışlardır. Terörizm hastalığın belirtisidir, kendisi değil. Terörizmin ülkesi yoktur.

Ulusal sınırların ötesine uzanır, büyük şirketler gibi küresel bir kurumdur. Sorun çıkacağı belli olunca ve küreselleşmenin de nimetlerinden faydalanarak, teröristler tası tarağı toplayıp daha iyi bir iş olanağı için, iş yerlerini bir ülkeden öteki ülkeye taşıyabilirler, tıpkı çok uluslu şirketler gibi. Bu çerçevede terörizm bir olgu olarak hiç bitmeyebilir. Öte yandan bir terör eyleminin temelinde kaçınılmaz olarak arz-talep kanunu, pazarlama teknik ve yöntemlerinin bulunduğu dikkate alınmadığı sürece, terörizmle mücadelede sağlıklı yöntemler geliştirilmesi çok da olanaklı görülmemektedir.

Terör bir sonuçtur, neden değildir. Bu çerçevede onunla mücadele ederken arka planını da görmek lazım gelir. Bu çerçevede terörizmi anlamak veya kavramın üzerinde ittifaka varılması onu ortadan kaldırmayacaktır. Çünkü terörizmle mücadele ağırlıklı olarak sonuç üzerine yapılmakta ve daha etkili olan uzun vadeli yatırımı gerektiren nedenler üzerinde pek de durulmamaktadır.

Dikkat edilirse bir olay olduğunda sadece kim yaptığı üzerinde durulur (11 Eylül Saldırıları, Ülkemizde işlenen birçok faili meçhul cinayetler gibi), aysbergin suyun altında kalan kısmı kurcalanmamaktadır.

11 Eylülde yeniden ilan edilen teröre karşı savaş ilk kez 20 yıl önce aşağı yukarı aynı retorikle (iyinin ve kötünün savaşı, dünya artık eskisi gibi olmayacak) ve yüksek mevkide birçoğu aynı insan tarafından ilan edilmişti.

Sömürgeci ülkeler İslamı teröre bulaştırarak İslam dininden nefret edilmesini, Kürtleri kullanarak Kürtlerden nefret edilmesini bu sayede Türkiye’nin parçalanmasını amaçlıyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir