Türkiye’de Çok Sayıda Kamu Binası Verimsiz Enerji Kullanıyor

Türkiye'de Çok Sayıda Kamu Binası Verimsiz Enerji Kullanıyor

Binalar için Yeşil Sertifikaların geliştirilmesi konusunda ülkemize özgü Yeşil Bina Standardı bulunmuyor.

Binalarda (Konutlar, Ticari Binalar: Ofisler, Alışveriş Merkezleri, Otel Binaları, Kültür Binaları, Spor Kompleksleri vb, Kamu Binaları) Güneş enerjisiyle ısıtma, soğutma, sıcak su elde edilmesi vb. yenilenebilir enerji kaynaklarının bina sistemleri ile bütünleşik kullanılmasının teşvik edilmesi gerekiyor.

Ekolojik denge alarm veriyor. Enerji ithalatımız, bağımlılığımız artıyor. Önlem için enerji verimliliğini artırmak, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmek, enerji tüketimi izlenmesi, tüketim verilerini içeren bir veri tabanının oluşturulması, yöntem stratejileri geliştirerek uygulamak, bilgi ve bilincin artırılması gerekiyor.

Türkiye’de enerji tüketimi;
Sanayide yüzde 38
Binalarda yüzde 37
Ulaşımda yüzde 17
Tarımda yüzde 5
Enerji dışı tüketim yüzde 3 oranlarında.

Binalarda en az yüzde 50 oranlarında tasarruf yapma imkanı var.

Enerji tüketiminde yüzde 75 oranında dışa bağımlı olan Türkiye’de, enerji tasarrufu ve enerji bilincini sağlayacak projeler devlet kurumlarında tam olarak geliştirilemiyor.

Türk Standartları Enstitüsü (TSE) ISO 50001 Enerji Yönetim Sistemi Belgesini alan kurumlar çok az.

Enerjiyi verimli ve bilinçli kullanma bir kültür meselesidir. Bu kültürü henüz toplumda tam oluşmadı.

Kentsel dönüşüm kapsamında şimdiye kadar yapılan uygulamalar, binaların statik açıdan yani yapısal olarak iyileştirilmesidir. Konuyu fırsat bilip kentsel dönüşümde enerji verimliliği de göz önünde bulundurulup, bina dönüşümü ötesinde kentsel dönüşüm yüksek enerji verimlilik hedefleri ile gerçekleştirilmeli, yenilenebilir enerji (güneş, biyogaz, jeotermal) ve Kojen destekli hibrit bölgesel ısıtma ve soğutma konusu da ele alınmalıdır. Ticari binalarda da enerji verimliliğini artırmak için tasarım aşamasında bazı önlemler alınmalıdır. Örneğin Alışveriş Merkezlerinde en büyük enerji giderleri aydınlatmalardan kaynaklanmakta, dolayısıyla soğutma ihtiyaçları yüksek olup enerji giderleri artmaktadır.

Okul, hastane, çeşitli devlet kurumlarında henüz enerji verimliliğiyle ilgili çalışmalar yapılmamış durumda. Bu nedenle gereksiz fazla elektrik sarfiyatı sürüyor. Çok sayıda devlet kurumunda LED aydınlatma sistemine geçilmemiş durumda. Güneş enerji sistemlerinden hiç faydalanılmıyor.

Binalarla ilgili yurtdışı uygulamalarında duvar boyalarından, mobilya cilalarına kadar sertifikasyon sistemi getirilmiştir.

Binalardaki şehir ve bölgesel ısıtma sistemlerine entegre yakma tesisleri eklenerek, tarımsal atıkların değerlendirilmesi, biyokütle üretimi ve belirli bir arz güvenliğinde piyasaya sürülmesi konularında yasal düzenlemelerin yapılması gerekiyor.

Özellikle ithal doğal gaza dayalı termik santraller konusundaki ülkemiz enerji politikası gerek dışa bağımlılık, gerekse sürdürülebilirlik açısından gözden geçirilmeli, yerli ve tükenmez enerji kaynak potansiyelimiz olan 500 GW güneş, 87 GW rüzgar, 2 GW jeotermal, 1 GW Biyogaz enerji kaynakları hızla her alanda değerlendirilmesi gerekiyor.

Hidrolik rüzgar, güneş enerjisi ve jeotermal kaynaklar yardımıyla elektrik enerjisi üretiminde yenilenebilir enerjilerin payının artırılması, ithalata dayalı fosil kaynaklı yakıtların tüketim oranının azaltılması gerekiyor.

Türkiye elektrik enerjisinin yarısını doğalgaz ile üretirken, ithal edilen doğal gazın yarısını kullanan ve yakın gelecekte de kapasiteleri 1,7 katına çıkacak olan doğalgazlı termik santrallerin verimleri, iyimser bir bakışla yüzde 50-58 oranlarındadır. Büyük bir bölümü ısıtma sistemleri ile entegre olmayan ve sadece elektrik üreten bu tesisler kullandığı gazın yaklaşık yarısına yakın bir bölümünü (12 milyar metreküpü) soğutma kulelerinden atmosfere yeniden değerlendirmeden atmaktadır.

Hali hazırda Türkiye’de tüm konutlarda kullanılmakta olan doğal gazın 10-12 milyar m3 düzeylerinde olduğu dikkate alındığında, dış ticaret açığının büyük bölümünü oluşturan ithal doğalgaz kaybının önemi kolayca anlaşılmaktadır. Oysa ki, gelişmiş ülkelerde termik santraller şehir ısıtma sistemleri ile entegre edilmekte ve enerji üretimindeki yüzde 50 oranlarında ısıl verim, yüzde 90 oranlarına çıkarılmaktadır.

Günümüz Avrupa’nın 100’den fazla kentinde, termik santraller şehir ısıtma sistemlerini desteklemekte, santrallerin atık ısıları değerlendirilmektedir. New York yaklaşık yüzde 40’ı termik santrallere entegre bölgesel ısıtma sistemleriyle ısıtılmaktadır. Danimarka son 30 yılda Merkezi Hükümet, Belediye ve Enerji Firmaları Koordinasyonunda 600’den fazla doğalgaz, kömür, biyokütle ve çöp yakan termik santrali şehir ısıtma sistemleriyle entegre etmiş ve ülke bazında yüzde 40 olan termik santral verimini yüzde 90’lara çıkarmıştır. Danimarka’da kış mevsiminde termik santraller tam kapasite çalıştırılmakta, kış ve ilkbahar dönemindeki yağışlarla dolan hidrolik santraller yaz mevsiminde etkin olarak devreye girerken, bu dönemde düşen ısı talebi ve küçülen kojenerasyon kapasitesi nedeniyle termik santrallerin üretimleri kısılmaktadır. Ayrıca, termik santrallerde gece ve gündüz ısıtma enerjisi talep farklılıkları 50 bin-80 bin m3 kapasiteli akümülasyon tankları ile dengelenmektedir.

Kentsel dönüşüm de düşünülerek büyük yerleşim alanlarında tesis edilecek doğalgaz çevrim santrallerinde elektrik üretimi sırasında açığa çıkan atık ısı değerlendirilmek suretiyle santral verimi yüzde 50’lerden yüzde 90’lara çıkarılması gerekiyor. Yapı ve sanayi sektörünün enerji gereksiniminin büyük bir bölümü söz konusu enerji santrallerinin atık ısısı ile karşılanması gerekiyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir